Siyonist rejimin sözde cumhurbaşkanı Türkiye'ye geldi. Milletimizin bütün itirazlarına rağmen bu ziyaret gerçekleşti. Davetin Türkiye tarafından yapılmış olması ise kafaları tamamen karıştırdı. Özelde Türkiye'nin, genelde bütün Müslümanların güvenliğini tehdit eden siyonist terör devletiyle bir normalleşme adımının atılmış olması, baştan kaybetmemiz belli olan bir sürecin işaret fişeğini de ateşlemiş oldu.

Türkiye bu normalleşme süreci ile kaybedecek, zira on yıllar önceden başlayarak siyonist rejimle yapılan bütün iş ve işlemler maalesef hep Türkiye aleyhine sonuçlandı. Bu ikili ilişkilerde Türkiye sorumluluklarını yerine getirdiği halde; siyonist rejim hiçbir sözünü tutmadı, hiçbir anlaşmaya sadık kalmadı. Bölgesel ve uluslararası arenada Türkiye'nin zor durumda kalması için bütün araçları devreye aldı. Türkiye'nin faaliyet alanını daraltacak ve bölgesel olarak kıpırdamayacak hale gelmesi için her türlü operasyonun baş aktörü oldu.

Mavi Marmara gemisine yönelik katliamları, Doğu Akdeniz'de ülkemize yönelik komploları ve Yunanistan ile giriştiği, bize yönelik düşmanca faaliyetler göstermektedir ki, bu siyonist rejim her fırsatta bize olan düşmanlığını açıkça göstermekten çekinmiyor ve eline geçen her fırsatı saldırı aracı haline getirmekten geri durmuyor. Hele AB/D'deki siyonist lobilerin açıkça ülkemize yönelik diplomatik, askeri ve ekonomi başta olmak üzere hemen her alanda açıkça düşmanlıkları ve ambargoları ise bize kara yüzlerini ve alçakça niyetlerini ortaya koymaktadır.

Bütün bunların ışığında bir analiz yaptığımızda; siyonist rejimin varlığı ve geleceğe yönelik emelleri, Türkiye'nin güvenliği için de açıkça bir tehdittir, diyoruz. Zira ülkemiz topraklarının büyük bir kısmının içinde yer aldığı 'vaad edilmiş topraklar' siyonist emelin en belirgin projesidir. Neticede Türkiye topraklarında hakkı olduğunu ve bunu anayasasına yazacak kadar alçakça niyetini ortaya koymuş bir terör rejimi ile normalleşmek akıl karı değildir.

Siyonist rejim ile normalleşmek, başta Filistin halkı olmak üzere bütün Müslüman halklarla gönül bağını koparmak demektir. Evet, belki Ortadoğu da Türkiye'den çok daha fazla siyonist rejimle içli dışlı olan ülke yönetimleri olabilir, ancak kendi halkları nezdinde neredeyse bu kukla rejimlerin hiçbir meşruiyeti yoktur. Türkiye'nin de böyle açık bir yanlış adımla, ülke yönetimi olarak diğer Müslümanlar halklar nezdinde bir itibar depremine uğraması kaçınılmazdır. Belki de Müslüman halkların ümidini yok etmeye, gönül bağlarını tamamen koparmaya yönelik adımları asla kabul edilemez.

Ülkemiz bu güne kadar siyonist rejim ve destekleyicisi lobilerinden saygısızlık, hakaret, saldırı ve ambargo gördü. Ülkemizin menfaatleri aleyhine çalışmalar çok düşmanca yürütüldü. Ama bugün normalleşme adımını atmakla gelecekte daha büyük bir zararın kapısını da aralamış olduk. Kaybeden yine biz olacağız. Ülkemiz yine, yeni operasyonların ve yıkıcı projelerin laboratuvarı haline getirilecektir. Buna isteyerek alet olmak ise kelimenin tam anlamıyla akıl tutulmasından başka bir şey değildir.

Siyonist çete, hiçbir emelinden vazgeçmediğine göre, Müslüman Filistin halkını katliamdan geçirmeye ve Mescid-i Aksa'yı işgal altında tutmaya devam etmesine rağmen, bütün ortadoğunun istikrarsızlaştırılması ve dolayısıyla Türkiye'nin güvenlik sorunun bariz bir şekilde ortaya çıkması pahasına bu normalleşme(!?) neyin nesidir?