İlk kıblemiz Kudüs, esir düştüğünden beri ümmet de özgürlüğünü kaybetti. Her yönüyle düşmanlarımıza bağımlı hale geldik. Birliğimiz bozuldu, kuvvetimiz dağıldı ve ümmet olma bilinci hayallerimizden dahi ayrıldı gitti. İşgaller bizi paramparça etti, katliamlar günlük hayatımızın bir parçası haline geldi ve mültecilik, ümidimiz olmaya başladı. İdeallerimiz düşmanlarımızın necis çizmeleri altında her gün daha hızlı bir şekilde yok olmaya başladı.

Etrafı bereketlendirilen Kudüs'ün, bugün küfrün çizmeleri altında can çekişmesinin sebebi; ilk kıblemizin içinde bulunduğu bu beldenin önemini, Müslümanların unutmaya başlamasıdır. Bu mübarek beldenin unutulması demek, hayallerimizden ve ideallerimizden vazgeçmek demektir. İdeallerinden vazgeçenler ise başkalarının emirlerini yerine getirmeye mahkûm olmuş demektir. Başkalarının/düşmanlarının ideallerinin peşinden gidecek kadar bilincini kaybedenlerin, düşmanlarına hizmet etmekten başka seçeneklerinin olmadığı da açıktır.

Kudüs'ün esir olması demek; Bağdat'ın, Şam'ın işgal altında olması demektir. Mescid-i Aksa'nın siyonist barbarlar tarafından her gün saldırıya maruz kalması demek; Yemen'de çocukların açlıktan ölmesi, Suriye'nin tamamen harabeye çevrilmesi, Libya'nın bütün batılı yamyamlar tarafından talan edilip yok edilmesi demektir. Fiilen işgal ve katliam altında olmayan diğer İslam beldelerinin ise zihnen ve kültürel olarak daha gaddarca yok edilmesi demektir.

Bazı basiretsiz Müslümanların iddiasıyla, Mescid-i Aksa sadece Filistinli Müslümanların meselesi değil; bilakis gayret sahibi her Müslümanın imani bir davasıdır. Bugün çok zor şartlar altında, Mescid-i Aksa davasını canları ve malları pahasına savunan Filistinli Müslümanlar; sadece Kudüs'ü muhafaza etmiyor, yerlerde sürünen ümmetin onurunu da korumaya çalışmaktadırlar. Her bir Müslümanın boynunda bir vebal olarak duran Kudüs'ün esareti, gayretli Müslümanların Kudüs'ün özgürlüğünü sağlayıncaya kadar devam edecektir.

Düşmanlarımızın/batılıların İslam ümmetini bölüp, parçalayıp ve yok etmeye yönelik ısrarı, planlı çalışması ve şimdilik başarıya ulaşmasının esas nedeni; nerdeyse sembollerimizin tamamının işgal altında olması ve küfrün necis çizmeleri altında ezilmesine ses çıkaramayacak kadar korkaklık, bencillik ve milliyetçilik girdabına yuvarlanmış olmamızdır. Ferdi hastalıklarımızın, ümmetin birliğine giden yolda bizi etkisiz, çaresiz ve ümitsiz bırakmasının çözümü; Mescid-i Aksa'nın özgürlüğüne kavuşması için bir seferberliğin başlatılmasıdır.

Bu seferberlik, namaz kılarken yöneldiğimiz kıblemizin önemini, anlamını ve ibadetimizdeki vazgeçilmezliğini yeniden idrak etmemizle mümkün olacaktır. Mescid-i Aksa da ilk kıblemiz olduğuna göre; namaz-kıble ayrılmazlığı/bütünlüğü içerisinde bu seferberliği yeniden anlamlandırmalıyız. Camilerimizi bir bütün olarak ihya edelim ki, İslam toplumumuz ihya olsun. İlk kıblemizi özgürlüğüne kavuşturalım ki, istikametimiz belli olsun.

Siyonist barbarların, ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa'yı işgal etme ve kutsallığını çiğneme girişimleri onların güçlülüğüne değil; Müslümanların ekseriyetinin Filistinli Müslümanları bu onurlu mücadelelerinde yalnız bırakarak büyük bir vebal altına girmelerindendir. Bölük pörçüklüğümüz, hatta el altında içimizden kimi hainlerin siyonist katilleri desteklemesi; Kudüs'ün işgalden kurtarılması davasının ne kadar büyük bir önem arz ettiğini çok acı bir şekilde bize göstermektedir.

Kudüs'ün esareti devam ettiği müddetçe, Müslümanların gerçek anlamda bir özgürlüğünden bahsedilemez.