Ortaçağın, miladi 350-400 yıllarında; Kavimler Göçüyle başladığı kabul edilir ve 1453 yılına, yani İstanbul'un fethine kadar devam eden sürece denilir. Yaklaşık 1000 yıl devam eden bu zaman sürecinde, dünyada ve özellikle Ortadoğu coğrafyasında binlerce önemli olay gelişmiştir. Savaşlar gerçekleşmiş, devletler yıkılmış ve yeni devletler kurulmuştur. Savaşlar, kıtlıklar, göçler, katliamlar ve tabii ki, bilimsel gelişmeler meydana gelmiştir.
Bu zaman sürecinde, Avrupa’nın neredeyse tamamı karanlık ve barbar bir süreçten yavaş yavaş yeni kurtulmaya çalışıyordu. Avrupalıların bu barbarca ve karanlık süreçleri büyük acılar, büyük yıkımlar ve katliamlar barındırmaktadır. ‘Kadınların insan mı yoksa şeytan mı’ oldukları noktasındaki insanlık dışı düşüncelerinden tutun da, kendi aralarında gerçekleştirdikleri ve onlarca hatta yüzlerce yıl süren savaşların söz konusu olduğu karanlık bir sürecin adıdır.
İslam dünyasında ise ilmin oldukça geliştiği, büyük filozof ve mütefekkirlerin yetiştiği ve birçok icadın gerçekleştirildiği dönemdir. Nerdeyse bütün İslam şehirlerinde on binlerce ifade edilebilecek yazma eserlerle kütüphaneler kurulmuştur. O dönemin şartlarında imkânsızı başarmak anlamına gelen bu hacimli kütüphaneleri kurmak ve bu muazzam kitapları okutmak Avrupalı için hayal dahi edilemezdi.
Bu tarihi hakikatleri anlamayacak kadar mankurtlaştırılmış bazı molozlar, çıkıp İslam'a ve mukaddes kitabımıza dil uzatacak kadar çukurlaşmaktadırlar. 4-5-6 yaşlarındaki çocuklara Kur'an öğretmenin 'ortaçağ zihniyeti' olacağını ifade etmekle, sözüm ona Kur'an öğretmenin çağdışı olduğunu söylemeye çalışıyor.
Düşüncesi İslam ve Kur'an düşmanlığı üzerine kodlanmış olan bu mankurtlar, efendileri olan barbar Avrupalıların ‘kadının şeytan mı, insan mı’ diye tartıştığı dönemde Müslümanların tıptan astronomiye, matematikten coğrafyaya kadar binlerce ciltlik kitaplar telif ettiklerini bilmeyecek kadar molozdurlar. Tek sermayeleri İslam'a ve Müslümanlara hakaret etmek olan bu kokuşmuş zihniyet mensuplarının; bu güne kadar zırvaladıklarına karşılık verilmemiş olması, onları daha da rezilce demeçlere vermeye sevk etmektedir.
Yıllardır sürdürdükleri bu alçakça saldırılarının gücünü, Avrupalıların içimizden devşirdikleri taşeronların eliyle haince getirilen kanunlardan almaktadırlar. Bu kanunlar İslam'a ve bütün kutsal değerlerine düşman, kokuşmuş batının değerlerini yücelten bir aşağılık anlayışla hala sürdürülmektedir. Pitbul köpeklerine bir fiske vurmanın cezasız kalmadığı bu ülkede, bu necis yaratıkların İslam'a ve Kur'an'a hakaret etmelerine yönelik hiçbir cezai müeyyide yoktur.
Yüce İslam'ın ve kutsal değerlerinin aleni bir şekilde saldırıya maruz kalması karşısında, Müslümanların ve özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının sessiz kalması veya cılız bir iki geçiştirme cevap ile acziyet göstermesi ise ibret vericidir. Bu alçakça saldırılar karşısında, takınılan ölüm sessizliği karşıdakilerin daha büyük saldırıları gerçekleştirme imkânı sunmaktadır. Her Müslümanın inancına sahip çıkması ve özellikle STK'ların bu arsız ve iğrenç saldırlar karşısında en sert şekilde protestolarını ortaya koyarak, bu mankurtları telin etmeleri gerekmektedir.
Bugün bu ortamda, bu ahlaksız saldırıyı yapma cüretini ortaya koyanlar; 28 Şubat benzeri karanlık süreçler karşımıza çıktığında, acaba daha hangi alçaklığı sergileyeceklerini düşünmek bile istemiyoruz. Kutsallarımıza hakaret eden bu yaratıklara karşı bir müeyyide hiçbir zaman olmayacak mı?