Irkçılığın anavatanı Amerika’dır. Lokantaların kapısına 'köpekler ve zenciler giremez' yazısı 1960'lara kadar asılırdı. Siyah derili insanlar, bırakın ikinci sınıf insan olarak muamele görmeyi, köpeklerle aynı kategoride değerlendirilirdi. Bu uygulama sadece lokantalarda değil, toplu taşıma araçlarından tutun da toplu yaşamanın söz konusu olduğu bütün alanlarda, insanlık dışı uygulamalar Amerika da günlük sıradan işlerdendi.

Bütün bu uygulamalar, ırkçı beyaz adamın/Anglosakson kökenlilerin gerçek niyeti ve günlük hayata yansıyan rutin faşist yaklaşımlarıydı. 1960'lardaki bu uygulamaların zihin kodları, hiçbir zaman uygulamadan kalkmadı. Bu ırkçı yaklaşımlar, hayatın her alanında daima kendisini hissettirdi, çoğu zaman ise açıkça ortaya konuldu. Son olarak siyahî bir insanın, beyaz bir polis tarafından ölünceye kadar nefessiz bırakılarak öldürülmesi, bilinçaltındaki düşmanca/ırkçı yaklaşımın günlük somut bir uygulama olarak ortaya konulmasıdır.

Basına yansıyıp, olayların başlamasına sebep olan bu vahşet görüntüleri, aslında ilk değildir. Belki de Amerika’da her gün onlarcasının söz konusu olduğu ve sıradan hale geldiği görüntülerdi. Aynı suçu işleyen 'beyaz adama' karşı uygulama ayrı, siyah adama ise tamamen faklı ve ırkçı bir uygulama olarak ortaya konuluyor. Her zaman beyazlar masum ve suçsuz, siyahlar ise saldırgan ve suçlu olarak muamele görmektedirler. 

Yüzyıldır, kendi toplumuna bu ırkçı yaklaşımları yaşatan Amerika, şimdi patlama noktasına gelen ve insan yerine konulmayan siyahilerin ve henüz insanlığını kaybetmemiş olan diğer Amerikalıların öfkelerine şahit olmaktadır. Yıllardır birikmiş olan bu öfke, büyük bir kaos olarak Amerika’yı çalkalamaktadır. Bu öfke diner mi? Zaman gösterecek. Zira ırkçı beyaz azgınlık ne zaman biterse, karşı öfke ve başkaldırı da o zaman bitecektir.

Başlayan toplumsal öfke, dalga dalga bütün ülkeye yayılıyor. Zira ırkçı yaklaşımlar sadece bir şehir veya bir eyaletle sınırlı değil, bilakis bütün bir Amerika’da farklı uygulama ve ırkçı yaklaşımlar yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Son olarak korona virüsten ölen Amerikalıların % 70'nin siyahi ve hispanik/ispanya kökenli olması, bu öfkenin daha da şiddetli bir şekilde protestolarda ortaya konulmasına sebep oldu. Bu son salgınla beraber 20 milyondan fazla insanın işsiz kalması ise bu öfkenin hemen dinmeyeceğini göstermektedir.

Öyle ki, işgal ettiği her ülkeyi/özellikle İslam beldelerini yangın yerine çeviren Amerikan ordusu, kaosun üstesinden gelmek için Amerikan şehirlerine inmeye başladı. Sokağa çıkma yasaklarının uygulamaya konulduğu ülkede, şimdiye kadar 10 binden fazla insan sorgulanmak üzere gözaltına alındı. Yağma, hırsızlık ve işsizlik protestolarla beraber had safhaya ulaştı. Beyaz saray diye bilinen 'Şeytanın karargahı' artık ulusal muhafız birlikleri tarafından korunmaktadır.

Bu güne kadar ırkçı ayrımcılıklarla oluşmuş olan toplumsal öfke, Amerika’yı yangın yerine çevirdi. Bu yangın, sokağa çıkma yasaklarıyla ve askeri tedbirlerle belki kontrol altına alınabilir. Ancak öfke selinin dinmesi mümkün görünmüyor. Zira salgında ölenlerin % 70'nin siyah Amerikalılardan oluşması, 20 milyondan fazla işsiz, ekonomik bunalım, toplumsal kaos ve umutların tükenişi 'mevcut öfkenin' dinmesi bir tarafa, öfkenin daha da artarak toplumsal bir infilaka doğru yol aldığını görmek lazımdır.