Fıtrata düşmanlığı amaç edinmiş bazı kesimlerin, özellikle Ramazan ayında ve her fırsat buldukça içlerinde taşıdıkları iğrençlikleri ortaya dökmekten geri durmuyorlar. Bu iğrençlikler aslında yaşamak istedikleri hayat seviyelerinin/seviyesizliklerinin çerçevesini de oluşturmaktadır. İslami ve insani olan her şeye düşman, hayvani ve şehvani olan her melaneti yapmak için ise her zemini kullanıyorlar.

Toplumun değerlerine ve insani fıtrata bakış açıları bu derece rezil olan bu güruhların, değerlerimize saldırılarını ve pervasızlıklarını biliyoruz. Ancak bir takım yasa ve sözleşmeler, adeta onları bu iğrençliklerini açıkça yapmaya teşvik etmektedir. İşte İstanbul Sözleşmesi bu melanetlerin yapılmasının en büyük yasal zemini haline gelmiştir.

Birçok ülkenin, 'toplum değerlerine aykırıdır' diye onaylamadığı bu sözleşmeyi, ilk onaylayan ülkelerden birinin Türkiye olması manidardır. Bu sözleşme ile hedeflenen evvela aile kurumunu ortadan kaldırmak, daha sonra cinsiyetsiz ve insan fıtratına aykırı yeni bireyler/yaratıklar oluşturmaktır. Bu hedeflerini adım adım gerçekleştirmeye devam etmektedirler.

Bunun en somut örneği ise, binlerce genç evlilik mağdurunun, yuvalarının istenerek ve kanun kılıfına uydurularak yıkılması, eş ve çocuklarının kimsesiz bir şekilde ortada bırakılarak cezalandırılmasıdır. Son çıkarılan yasal düzenleme ile katillerin, hırsızların ve her türlü melaneti işleyenlerin salıverildiği bir ortamda; birbirlerini severek evlenen, resmi nikâhlarını yapan, her birisinin üç-beş çocuğu olan babaların, onar-on beşer yıl gibi astronomik cezalarla cezalandırılması ise İstanbul sözleşmesinin amir hükümlerinin bir gereğidir.

Her fırsatta seslerini gür çıkaran azgın azınlıkların, sahip oldukları 'lanetlenmiş' fikirlerini ve fıtrat dışı yaşam tarzlarını biliyoruz. Her zemini çok pervasız bir şekilde kullandıkları, dışarıdan aldıkları fonlarla yeni alanları 'talan eder gibi' kullanmaya başlamaları bize garip gelmiyor. Ama asıl garip olan ise; İstanbul Sözleşmesi ve benzeri yasaların oluşturduğu garantilerle, bu çirkefliklerin yapılmasının alenen teşvik edilmesidir.

İstanbul sözleşmesi acilen feshedilmelidir. Toplumuzun değerleriyle uyuşmayan yasa ve yönetmelikler derhal yürürlükten kaldırılmalıdır. Oluşmuş olan bütün mağduriyetler en kısa zamanda giderilmelidir. Azgın azınlıkların hezeyanlarının ve iğrençliklerinin yasal güvenceye alındığı; toplum değerlerinin, örf ve adetlerinin ötekileştirilerek cezalandırma zemini haline getirildiği bu sözleşme ve yasalar kaldırılmadığı müddetçe de daha büyük hezeyanlarla karşılaşacağız.

Zina, faiz, kumar, eşcinsellik vb. fiillerin haram olduğunu ve bunun Allah'tan bir yasaklama emri olduğunu dile getiren âlimlerin hedef haline getirilebildiği bu günümüzde; sapkınların saldırılarını daha da şiddetlendirdiği, müptezel fikir ve fiillerinin eleştirilmesini dahi kabul etmeyişlerinin esas dayanağının İstanbul sözleşmesi ve ilgili yasalar olduğunu herkes biliyor artık.

Bu toplumun sağlıklı bir şekilde ayakta kalması isteniyorsa; yetkililerin gözlerini açıp, toplumun bütün değerlerini kemirmekte olan bu sapkın sözleşme ve yasalar derhal yürürlükten kaldırılmalıdır. Aksi takdirde hezeyanlar ve sapkın fiiller bu toplumun zayıf bazı halkaları ve sefih kesimlerince kanıksanacaktır. Bu da toplumun ahlakî felaketi demektir.