Yoğun ve yorucu bir sürecin sonunda yarıyıl tatiline başladık. Öğrenci, öğretmen ve velilerimize bu tatilin hayırlı olmasını diliyorum. Tabi öğrencilerimiz karnelerini aldılar. Aslında hepimiz karnelerimizi aldık. Eğitim sürecinin paydaşları bu karnede kendilerini görmelidir.

 

Karne konusunda belki de en az sorumlu tutulması gereken öğrenci olmalıdır. Başarısı da, başarısızlığı da aslında okul-veli-öğretmen ve eğitim sisteminin bir aynası hükmündedir. Bu karnedeki başarı nasıl ki sadece çocuğa ait değil ise; başarısızlık da tek başına çocuğa yüklenemez. Dolayısıyla herkes kendi 'karnesine' bakma cesaretini göstermelidir.

 

Eğitim sistemimizin sorunlu olduğunu en yetkili kişiler bile açıkça ifade etmektedirler. Yerli ve milli bir eğitim sistemimizin olmayışı, başlı başına ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İthal bir eğitim sisteminde de kendimizi bulmamız, hassasiyetlerimizin öncelikli olduğu bir gerçeklikten bahsetmemiz mümkün değildir. Sadece bu çerçevede bile olaya bakarsak eğitim sistemimizin 'karnesi' oldukça zayıftır.

 

Okullarımızın fiziki durumlarına baktığımızda bazı istisnalar hariç, okulların yetersizliğini, sosyal ve sportif etkinlik alanlarının hiç olmayışını rahatlıkla görebiliyoruz. Hele sınıfların aşırı kalabalık olması, eğitim öğretim sürecini kelimenin tam anlamıyla 'verimli olmaktan çıkardığını' işin ehli olan herkes kabul etmektedir. Okul-derslik-sosyal ve sportif zemin açısından da karnemiz maalesef zayıftır.

 

Ailelerimizin de -İstisnalar hariç- eğitim sürecine lakayt kalmaları, eğitim öğretim sürecinin sadece okul ile yeterli olduğunu düşünerek, bu süreçte sorumluluk almamaları; eğitim ayağının önemli bir yönünün işlevsiz kalmasına sebebiyet vermektedir. Sadece harçlık ve servis parası vermekle yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmiş olamaz. Bundan daha önemlisi, çocuğun ödevlerini yapması, bir sonraki güne hazırlanması ve özellikle bir kitap okuma programının mutlaka olması yönündeki sorumluluğunu yerine getirmelidir. Eğer bunlar ve daha fazlası yapılmıyorsa 'aile karnemiz' de zayıftır demektir.

 

Eğer bütün bu olumsuzluklar varsa, baştan kendi karnemizin zayıflığını görmemiz gerekir. Bu karnemize bakarak, hatalarımızdan vazgeçerek kurtulmalı, eksikliklerimizi gidererek bu sürece hakkı ile katkı sunmalı ve sorumluluk alarak eğitim öğretimde bize düşen mükellefiyetleri eksiksiz yerine getirmeliyiz. Bu aşamalardan sonra çocuklarımızın karnesini sorgulama hakkını elde edebiliriz.

 

Ama inanıyorum ki, eğitim sistemi sorunsuz hale gelirse, okulun fiziki şartları yeterli olursa ve ailelerimiz eğitim sürecindeki sorumluluklarını tam olarak yerine getirirlerse; çocuklarımızın da zayıf karne diye bir problemleri olmayacaktır. Bu sorumluluk aşamalarından sonra çalışacak bir öğrencinin de sadece 'başarısını' konuşuyor olacağız. Dünyanın neresinde olursa olsun çalışmayan bir öğrenciden de başarı zaten beklenmez.

 

Bütün bunlara karşılık; işleyen bir eğitim sistemimiz, okula giden çocuklarımız gibi bir gerçekliğimiz var. Bu gerçeklikte de yine en uygun olan yolu takip etmeliyiz. Hâlihazırda bu sürecin en verimli bir şekilde geçirilmesi ve öğrenci başarısının sağlanması hedeflenmelidir. Bu hedefin gerçekleşmesi için, bu eğitim sürecinin paydaşlarının işbirliğinin kaçınılmazlığı ortadır.

 

Herkes/herkesim kendi karnesine öncelikle bakarak, başkalarının karnesini değerlendirmeye başlamalıdır. Bu yaklaşımın, daha objektif olacağını ve çocukların karnesindeki 'pekiyileri' gururla karşılamamız gerektiği gibi 'zayıfların' da bizim eksikliklerimiz olduğunu asla unutmamalıyız.

 

Hepinize iyi tatiller...