Ümmetin içerisinde bulunduğu işgal durumu ortadadır. İran'ı hariç tutarsak, İslam coğrafyasında 'Büyük Şeytan Amerika’nın' askeri üssünün olmadığı ülke yoktur. İslam'ın ve Müslümanların en büyük düşmanı olan bu emperyalist ülkenin; Türkiye dâhil, Ortadoğu ülkelerinin çoğunda birden fazla askeri üssü bulunmaktadır. Bunlar nükleer silahlar da dâhil, en tehlikeli silahlarla doldurulmuş durumdadır.

Siyonist terör şebekesinin güvenliği, işgalci Amerika’nın en büyük önceliğidir. İşte bu öncelikten dolayıdır ki, bu askeri üsler ve barındırdıkları dehşet derecesindeki silahlar, caydırıcı bir şekilde İslam ülkelerinin başında 'bir balyoz' gibi bekletilmektedir. Büyük şeytanın çıkarlarına ve Siyonist şebekenin güvenliğine yönelik en ufak bir kıpırdama, bu üslerden kalkan uçaklar tarafından anında halledilmektedir!

Türkiye açısından en hazin ve somut örnek ise, 15 Temmuz darbesi gecesi; darbenin İncirlik'teki Amerikan üssünden koordine edildiğinin açıkça görülmesidir. Hele buradan kalkan tanker uçakların, bombalamaya katılan jetlerin yakıt ikmalini gerçekleştirmesi için imkân sunması yönündeki bilgiler ise kelimenin tam anlamıyla bu üssün kapatılmasını gerektirmekteydi.

Türkiye gibi güçlü bir ülkenin içişlerine karışmak/içten işgal etmek işine girişecek kadar, kendini yetkili gören bir emperyalist vahşet; nispeten çok daha fazla zayıf gördüğü diğer İslam ülkelerinde ne tür ihanetler ve komplolar kurmaktadır, varın siz hesap edin.

Son olarak ABD'nin, Kasım Süleymani suikastıyla, askeri operasyon yapma ve istediği anda katliam gerçekleştirme gaddarlığını bu üslerin imkanı ile yapabildiğini gördük. Mezhep, milliyet ve ülke ayırımı olmaksızın İslam coğrafyasında, istediği şekilde katliam yapma, işgal etme ve buraları fitneye boğma faaliyetlerinin tamamını bu askeri üslerden koordine edip icraata dönüştürdüğünü görüyoruz.

Bu insanlık dışı faaliyetlerini gerçekleştirirken, 'uluslararası koalisyon gücü', Birleşmiş Milletler gücü vb. adlar altında askeri, siyasi, diplomatik ve istihbarat desteğini bütün küfür cephesinden kayıtsız ve şartsız bir şekilde almaktadır. Basın ve medya gücü ise askeri ve siyasi operasyonları gölgede bırakacak şekilde, çok daha acımasızca saldırıda bulunmaktadır. Yani bir fikir birliği mevcuttur. Bu fikir birliği eylem birliğini beraberinde getirmektedir. Bu emperyalist saldırganlık ve işgaller, fikri emperyalizmin bir sonucudur.

İslam coğrafyasındaki duruma baktığımızda ise, tam 'bir fikir kargaşası' ortalığı kasıp kavurmaktadır. Zihni bulanıklık ve tefekkür yoksunluğu ise tam bir faciadır. Kültürel işgal ve fikir ayrılıkları; ümmetin çocuklarını o hale getirmiş ki, bizdeki emperyalizmin askeri üslerinin, bizi yok etmek için hazır bekletildiğini fark edemeyecek kadar zihin dünyamızda derin uçurumlar meydana getirdiğini dahi göremiyoruz.

Emperyalist kafirler tarafından gerçekleştirilen bir saldırıya, topyekun bir şekilde karşı çıkıp fikir birliği içerisinde duruş sergileyemiyorsak; küfür cephesi zaten amacına ulaşmış durumdadır. Ve zaten istediği zaman, istediği yerde ve istediği şekilde ümmet coğrafyasında at oynatmaya devam ediyor. Bu fikir ayrılıkları hepimizi toptan onların küçük hedefleri haline getirecektir. Küçük hedefler de en kolay yok edilebilir hedeflerdir.

Kim küçük fikirlerle küçük hedef olmak istiyorsa, zaten yok edilip gidecektir ama zillet içerisinde! Kim fikir birliğine inanarak, 'İslam kardeşliğini' esas alırsa küçük hedef olmaktan kurtulacak, inşallah ümmetin birliğine de vesile olacaktır.

Ümmetin birliğini esas alan izzet sahiplerine selam olsun!