'Dindar bir nesil' yetiştirme söylemi hepimizi cidden heyecanlandırmıştı. Bu vizyonun kısa bir süre içerisinde, büyük heyecanlar meydana getireceğini ve istenen amaç doğrultusunda yeni bir neslin inşa edilebileceğini büyük bir ümitle beklemeye başlamıştık. Bu heyecanın hayata geçebilmesi için üzerimize 'bir şeyler' düşer mi? diye kendi kendimizi yeniden nefis muhasebesinden geçirmeye başlamıştık.

Ancak gelinen süreçte, hala bir özlem olarak 'dindar bir gençlik' yetiştirme hayalini kurmaya devam ediyoruz. Fiiliyata geçirilen politikalarla, bu hayalin aslında hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini, üzülerek görüyoruz. Zira çok doğru bir şekilde söylenen bir söz karşısında ortaya çıkan müthiş heyecana rağmen; hükümetin toplumun hassasiyetine uygun politikalar geliştirmemesi sonucunda, bu özlem bırakın gerçekleşmeyi, belki de yeni nesli toptan kaybetme riski ile karşı karşıyayız.

Öncelikle Milli Eğitim sistemimizde kısmı rötuşlar yapılmakla beraber; seküler/dinden arındırılmış bir anlayışla ve kadrolarla ve batının öncelik ve hassasiyetleri göz önünde bulundurularak, yoluna devam ediyor olmasıdır. Dinimizin ve kültürel kodlarımızın önceliklerinden çok batı/küfür dünyasının değerleri eğitim sistemimizin ana omurgasını oluşturmaktadır. Hele hassasiyet sahibi bürokratların birer birer tasfiye edilerek, yerlerine seküler tiplerle ısrarlı bir kadrolaşmaya gidilmesi, eğitim açısından dindar bir gençlik beklemeyiz.

İkincisi, 15 Temmuz darbe girişimiyle, ülkemize karşı büyük bir ihanet içerisine giren FETÖ, bahane edilerek bütün cemaat ve hassasiyet sahibi STK'ların hedef tahtasına oturtulmasıdır. Dindar nesil yetiştirmenin sivil ayağını tamamen etkisiz hale getirilmesi için sol/seküler çevreler tarafından çok bilinçli bir şekilde yapılan bir saldırı olduğu ve karanlık mahfillerde bu işin organize edildiğini bilmemiz gerekmektedir.

Bu STK'ların, dini değerlerimizin halka tekrar ulaştırılması ve yeni neslin yetiştirilmesi için düzenlendikleri konferanslar, yarışmalar ve birtakım sosyal faaliyetler, ya tamamen yasaklanmakta veya alakasız ve anlamsız gerekçelerle alınan izinler iptal edilmektedir. Ve en tehlikelisi de bazı kötü niyetli/ideolojik yaklaşımlı bürokratlar tarafından bu işin sakıncalı/çok tehlikeli olduğunun belirtilerek hiç müsamaha gösterilmemesidir.

 Hükümetin, son dönemde aile kurumuna karşı başlatılan saldırılara kayıtsız kalması ve İstanbul Sözleşmesi gibi bir faciayı kabul ederek; aile kurumuna karşı düşman bir tutum içerisinde olan bir takım dernek ve oluşumların her isteklerinin kanunlaştırılarak çıkarılması, yeni neslin karşı karşıya kaldığı asıl büyük felaketin bundan sonra önümüze çıkacağını bilmemiz gerekmektedir.

Zaten büyük saldırılar altında olan aile kurumunun, korunması ve sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi için tartışılmasız en sağlam yerin aile olması noktasında akıl sahibi olan herkesin hemfikirdir. Ancak aile kurumunu hedef alan LGBTİ gibi oluşumlar ve onların ayakçılığını yapan kimi dernek ve STK'ların bu saldırı ve tahribata isteyerek alet olması noktasında, hükümetin kör ve sağır davranması; yeni dindar bir neslin yetiştirilmesi değil, belki de yeni neslin içinde büyüyeceği 'bir ailesi' de artık olmayacaktır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, dindar bir gençlik yetiştirme sözünden yine de heyecan duyuyorum. Haydi! Bütün olumsuz politika ve yanlış adımların üzerine bir sünger çekelim ve 'dindar bir gençlik' için yola çıkalım. Önümüze çıkan bütün engelleri, Peygamber efendimizin kutlu sünneti ile aşalım.