Birleşmiş Milletler vb. uluslararası örgütler, global küfür dünyasının yaptıkları zulmü, işgalleri ve katliamları meşrulaştırmak için kurulmuştur. Bu örgüte bağlı Güvenlik Konseyi diye bir organı vardır. Bu konseyin ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin olmak üzere beş daimi üyesi bulunmaktadır. İşin doğrusu BM, bu beş daimi üyenin çıkarlarını korumak, zulümlerini meşrulaştırmak, işgallerine kılıf bulmak ve katliamlarını onaylamak üzere kurulmuştur.

'Birleşmiş Milletlere üye olmak' diye tumturaklı bir ifadeyle, bu beş daimi üye dışındaki ülkeler de dolgu malzemesi olarak bu şemsiyenin altına alınmışlardır. Ama mecburi aidatları dışında, bu şemsiye altında hiçbir sözleri, eylemleri ve önerileri kaale alınmaz. Zaman zaman göstermelik toplantılar düzenlenir, bu toplantılarda çok güzel şeyler söylenir ve uluslar arası küfür cephesinin duymak istemediği hakikatler dile getirilir.

İşte son BM genel kurul toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan birçok hakikati dile getirdi. Filistin sorunundan Suriye meselesine, mültecilerden batının işgal ve talanlarına kadar çok şey söyledi. Söylediklerinin tamamı doğru, yerinde ve çok daha önce söylenmesi ve çözüm getirilmesi gereken ciddi insanlık krizleridir. Ancak bu konuşma, beş daimi üye ülkenin başkanlarından birinin olmadığı için herhangi bir yaptırımı olmayacaktır.

Bu kurulda, şimdiye kadar söylenmedik şeyler söyleyerek, mazlumların sesi oldu. Hakikatleri dile getirerek batının ikiyüzlü politikalarını bir kez daha dünya gündemine taşıdı. Güçlü olanın hakkı değil, zulme uğramış olanların hakkının dile getirilmesi gerektiğini savundu. 'Dünyanın beşten büyük' olduğunu söyleyerek 'beşli çetenin' dışında da hak sahipleri olduğunu tekraren dile getirdi. Aslında global düzene ciddi bir 'çomak sokarak' dünya gündemini sarstı.

Malezya başbakanının, 'güçlü ülkeler BM'yi umursamıyor' şeklinde çıkışı ise BM'nin hangi amaçla kurulduğunu, yukarıda söylediğimiz şekilde doğrulanıyor. Aslında düz bir ifadeyle, BM'nin kuruluş amacı İslam dünyasındaki işgalleri meşrulaştırmak, yapılan katliamlara uluslararası hukuk kılıfı bulmak ve yeni işgaller için uluslararası koalisyonlar için zemin oluşturmaktan başka bir şey değildir. Bundan gerisi boş laftır, dünya gündeminin 'gazını' almaktır. Oluşabilecek tepkilere ve infiallere karşı göğüs germek ve 'ağrı kesici' niyetine oyalama toplantıları ve konferanslar düzenlemektir.

Bu güne kadar düzenlenen bu türden konferans ve toplantılarda, güçlü denebilecek devletlerin aleyhine, hele beşli çete ülkelerinden hiçbirinin çıkarına aykırı tek bir kararın alındığına şahit olunmamıştır. Sadece işgale ve zulme uğrayan ülke/bölge insanlarının dikkatini ve öfkelerini başka yöne çekmek, yapılan saldırı ve katliamların kaçınılmazlığını onlara kabul ettirmektir.

Suriye ile ilgili yapılan toplantıları, Afganistan ile ilgili tertiplenen konferansları mı dersiniz? Veya İslam beldelerindeki herhangi bir yer ile ilgili yapılan toplantı ve konferanslara bakın; bu güne kadar hangi kararlar çıkmış(!), ne tür caydırıcı önlemler alınmış(!?) ve bu mazlum coğrafyalar, hangi iç savaşlara sürüklenmiştir, net olarak görülecektir.

İşte BM, NATO vb. uluslararası örgütlerin çalışma şekilleri böyledir. Böylesi uluslararası toplantılarda hakkı söylemek ise global küfür sistemi karşısına dikilmektir. Maskelerini düşürüp çirkin yüzlerini ifşa etmektir. Bu tür uluslararası kuruluşları kalkan yapıp yeryüzünde korsanlık yapan eşkıyalara çok daha gür bir ses ile karşı durabilmenin cesaretini artırmak gerekmektedir.

Bu cesaretin ilk adımları atıldı. Haydi, mazlum milletler! Haydi, İslam coğrafyasının mazlum halkları daha gür bir ses ile batının kara yüzüne doğruları çarpın.