Son zamanlarda yeni nesil ile iletişim sorunları üzerine ciddi tartışmalar yaşanmaktadır. Yetişkinler yeni neslin anlaşılmazlığını, vurdumduymazlığını ve yüzeysel anlama ve kavrama durumundan şikâyet ederken; yeni nesil ise anlaşılamama ve ailelerin aşırı baskı yapmaktan dem vurmaktadırlar.
Anne- babaların zorluklar içerisinde yetişme ve yuvalarını kurma meşakkatini bu yeni nesil bilmiyor. Geçmişin zorlukları ve kısıtlı imkânları hatta yokluklarını yeni nesil neredeyse hiç yaşamadı. Anlatılan imkânsızlıklar ve çok kısıtlı imkânlarla sürdürülen hayatın ne tür fedakârlıklar gerektirdiğini söylemek, yeni nesle hikâye gibi gelmektedir.
Bugün genel anlamda bir varlık ve rahatlık söz konusudur. Her şeye ulaşabilme ve neredeyse her şeyi alabilme imkânı; çocuklarda 'yokluk' kavramını anlamsız kılmaktadır. İletişim araçlarının sınır tanımaz bir şekilde hayatımızı altüst etmeleri, reklam ve algılarla duygularımızı ve sermayemizi esir almış olmaları, bakışı açımızı ve yaşantımızı da 'bizden' alıp götürmüş durumdadır.
Yaşam tarzımızın değerlerimizle yoğrulması gerekirken, gerçekliğimizin inancımız ve kültürümüzle inşa edilmesi zaruri iken ve algılarımızın insani erdem ve adaletle oluşturulması mecburi iken; tamamen batıl/batılı saldırılarla ve projelerle dizayn edilmekte oluşunu görmek ise toplumsal olarak savruluşumuzun hazin hikâyesinin somut bir örneğidir.
İletişim araçlarının ve bu araçların beslenme kaynaklarının nerdeyse tamamının batıl/batılı olması, yaşantımızı, algılarımızı ve gelecek vizyonumuzu da batıl/batılı hale getirmiş durumdadır. Televizyonda izlediğimiz reklamlar, diziler, filimler ve çocuklar için çizgi filmler gerçekliğimizi değiştirmekte, hayatımıza yeni olumsuzluklar taşımakta ve bakış açımızı tahrip ederek, yeni algılarla bize ait olmayan bir yaşama biçimini ve değerlerimize tamamen ters bir düşünce tarzını bize dayatmaktadır.
Hele sosyal medyanın telefon ve tabletlerle çocuk-yetişkin demeden herkesin hayatını işgal ettiği bu dönemde; videolarla, görsellerle ve bilgi kirliliğiyle adeta sanal bir girdabın içine, bir bütün olarak yuvarlanmakta olduğumuzu ve bunun önünün alınamaz bir şekilde 'bizi bizden' alıp götürdüğünü acı acı seyrediyoruz.
İşte böylesi bir tabloda çocuklarımızı/yeni nesli anlamaya çalışıyoruz. Bizim çocuklarımız, ama bizim gibi düşünmeyen hatta düşünmek istemeyen bir nesil ile karşı karşıyayız. Bizim gibi yaşamayan/yaşamak istemeyen, geçmişin derinliklerinden gelen köklü medeniyetimizi önemsemeyen ama basit ve yüzeysel kavramasıyla ona dayatılan çirkin yaşama biçimi ve alışkanlıkları sorgulamaksızın kabullenişi, geleceğimiz adına bizi kara kara düşündürmektedir.
Bütün bunlara rağmen, yeni nesli değer yargılarımız doğrultusunda yetiştirmek gibi bir sorumluluğumuz vardır. İnancımızın ve kültür değerlerimizin esas olduğu bir hayatın, yaşanabileceğini ve bunun 'imani bir mesele' olduğunu onlara kavratmak gibi İslami bir sorumluluğumuz vardır. Kendi coğrafyamızda var olma ve adaletle yaşama ve yaşatmak gibi insani bir mükellefiyetimiz vardır.
Hz. Ali : "Her çocuğa zamanına göre eğitim verin" der. Biz de, yeni nesli ihtiyaçlar, gerçeklikler ve inançlarımız doğrultusunda eğitebilmeliyiz. Onları anlamalı, maruz kaldıkları çizgi film, reklam ve sosyal medyanın olumsuz saldırılarını göz ardı etmemeliyiz. Onlarda oluşan algıları görmeli, özenti ve yeni yaşama özlemleri göz önünde bulundurarak tedbir geliştirebilmeliyiz.
Unutmayalım ki, inancımız ve medeniyet değerlerimiz doğrultusunda geliştirdiğimiz, daha baskın ve etkili ama aynı zamanda daha sevimli ve fıtrata uygun bir algıyı, gerçekliği ve fırsatı onlara sunabilmeliyiz. İnancını bilen kendini bilir, inancını yaşayan başkasının süfli hayatına tenezzül etmez...
Kenan ÇAPLIK