Toplum bir çöküş sürecine doğru hızla ilerliyor. Bu çöküşün önüne geçip tedbir almak gerekirken, birileri adeta bu çöküşü daha bir hızlandırmak için bütün imkânları seferber etmiş durumdadır. Geçen seneye göre, daha kötü 'bir gidişi' görüyoruz. Gelecek yıl acaba 'bu gidiş' ile ilgili neler konuşuyor olacağız? Ben ciddi endişeler taşımaktayım.
Toplumları ayakta tutan en önemli unsurlar adalet anlayışı, aile kurumu ve geleceğimiz olan çocuklardır. Kimse ama hiç kimse adalet anlayışından memnun değil. Her devrin 'yargısı' tabiri toplumsal hafızamızdaki yerini çoktan aldı. Hangi kesimin yargısı bir karar verirse, kendi karşısında gördüğü kişileri adeta yok etmek için 'yargıyı bir imha silahı' olarak kullanmaktadır. Ortaya garabetin ötesi ibretlik kararlar çıkıyor. Böylece adalete olan güven tamamen ortadan kalkmış ve tamiri mümkün olmayan derin yaralar toplumu hızla çöküşe doğru götürüyor.
Geçenlerde, askeriyede 'başörtülü personelin' olamayacağına dair bir yargıcın beyan ettiği karar; aslında 'birilerinin yargısının' hala çok etkili bir şekilde iş görmeye devam ettiğini göstermektedir. Bu milletin yargısı, 'ne zaman iş görmeye başlayacak' şeklindeki hayalimiz hep başka bahara kalacak ve adalete olan güvenimiz sarsılıp sarsılmaya devam edecektir. Toplumu ayakta tutan adalet yoksa adaletin zıddı olan zulüm hüküm sürmeye devam ediyor, demektir.
Aile kurumu ise çok daha yönlü bir saldırı furyası altındadır. Televizyon dizilerinin, aileyi hedef alan iğrenç senaryoları ve insanlık dışı sahneleri büyük bir saldırı aracı olarak iş görmektedir. Yazılı ve görsel basının 'çöküşün taşeronu' olarak batının rezil ahlaksızlığını ve fıtrat dışı adetlerini büyük bir nimetmiş gibi bize sunması, ailenin kendi mecrasından çıkarılmasına yönelik planlanmış projeler olduğunu açıkça görebilmekteyiz.
Kültür erozyonu, manevi boşluk ve yukarıda sıraladığımız saldırılar yetmiyormuş gibi; Aile Bakanlığının son zamanlardaki kimi uygulamaları, yeni çıkarılmış kanunlar ve sözleşmelere(!) kayıtsız şartsız teslim olması, ailenin tümden ortadan kaldırılmasına yönelik saldırıların açık destekçisi haline gelmiştir.
Aile Bakanlığının, toplumun örf, adet ve inançlarına aykırı bir şekilde bir yaşam tarzını benimsemiş kimi ahlaksızların gayrı meşru ilişkilerini normal görecek desteklerde bulunması, bu toplumu derin bir hayal kırıklığına uğratmıştır. Toplumun ahlaki olarak çöküşünün desteklendiği gibi bir durum ortaya çıkmıştır.
Çocuklarımıza, şimdiden uzmanlar tarafından kayıp nesil gözü ile bakılması ise zaten bizi derin derin düşündürmektedir. Seküler eğitim sisteminin çocuklarımıza dayattığı maneviyatsızlık bir tarafa, çizgi filmlerin olumsuzlukları ve içeriklerinin tamamen yalan, yanlış kavramların üzerinden kurgulanması ve sosyal medyanın bütün acımasızlığıyla çocuklarımızı çepeçevre kuşatmış olması, toplumsal çöküşümüz garanti altına alınmış demektir.
Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın adaletin tesis edilmediği güvensiz bir ortamda ve yanlış politikalarla her gün biraz daha parçalanan ailelerde yaşamak zorunda olmaları, zaten çöküşe doğru gidişimizin ayak seslerini ciddi bir şekilde hissediyoruz.
Ülkemiz bir gemi misali okyanuslarda yol almaktadır. Eğer bu gemi adaletsizlik çalkantılarından yana su almaya başlarsa, ailesizlik buhranından dolayı dehşet girdaplara doğru yuvarlanırsa ve savunmasız çocuklarımıza bağladığımız umutlarımızla bu gemi batarsa, geriye sadece hüsran kalır.
Kimse de bu vebalin altına girmemelidir...