Seçim çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Miting meydanlarında vaatler adeta uçuşuyor. Seçim beyannameleri de bir bir ortaya çıkmaya başladı. Çok uçuk vaatler olduğu gibi, olmasını arzuladığımız ve belki de 'geç kalınmış' diyebileceğimiz vaatler de var. Ayağı yere basan, gerçekliğe uygun ve uygulandığında hemen herkesin memnuniyet duyacağı vaatlerin olması güzeldir.

Ancak bu vaatlerin tamamı günlük hayatımızı kolaylaştırıcı ve kısa süreli olan, ancak hemen sonra güncellenmesi ve yeniden planlanması gereken dünyalık işlerimizdir. Toplumumuzun değer yargılarının korunması ve yaşatılması yönünde hiçbir vaadin olmamış olması ise aslında girdiğimiz tehlikeli sürecin de çoktan başlamış olduğunu bize göstermektedir.

Ahlaksızlık, kuralsızlık ve maneviyatsızlık hemen herkesi kasıp kavururken, uyuşturucu ve alkol kullanımı bu kadar yaygınlık kazanmışken, gençliğimiz ve geleceğimiz tamamen elden giderken seçim beyannamelerinde ve miting meydanlarında bu konu ile ilgili tek bir söz duymadık. Sanki hiçbir önemi yokmuş gibi dile getirilmekten ısrarla kaçınılmaktadır. Yâda yüzyıldan fazladır, girdiğimiz 'Avrupalı olma' maceramızın bize dayattığı kimliksizlik savrulması mıdır?

Siyasi yelpazenin hemen her tarafında yer alan partilerin seçim beyannamelerine baktığımızda; manevi değerlerimizin korunması, yaşanması ve gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılması noktasında vatandaşın hayal kırıklığını görürüz. Hakkını yememek lazım HÜDA PAR en doyurucu bir şekilde bu konuyu seçim beyannamesine yerleştirmiştir. Ancak bir İslam ülkesinde ve İslam dünyasının lideri olma iddiasındaki bir yerde, seçimlerde İslam inanç ve yaşantısının bu derece gündemden uzak tutulması, aslında halkın hassasiyetlerinin hiç de önemsenmediğinin acı tablosudur.

Batıya entegre edilmiş sistemin, tam da istediği bu durum olmasına karşılık, dindar halktan oy alma talebinde olan siyasi partilerin, bu durumu görmezden gelmeleri düşünsel noktada savrulmuşluklarını ve acziyetlerini ortaya koymaktadır. Halkın çok önem verdiği bu manevi değerlerin parti programlarına alınmaması, açıkça dile getirilmelidir. Dindar halkın oylarıyla iktidara gelen siyasi partilerin, halkın bu özlem ve acil ihtiyacını görmezlikten gelmesi ikiyüzlülük değilse, açıkça batı emperyalizmine bilerek hizmet etme aymazlığıdır.

Maddi refah elde etmiş bir gelişmişlik elbette değerlidir. Ancak maneviyatsız olarak yetişmiş olan bir neslin; uyuşturucu müptelası ve alkol bağımlısı olmak gibi acınacak bir hale düşmesi, milletin geleceğinin isteyerek batılı efendilerin isteği doğrultusunda ipotek altına alınmasıdır. Bu durumda 'milli ve yerli hareket ediyoruz' söylemi de açıkça havada kalmaktadır. Oysa bu milletin esas hassasiyeti; kendi inanç değerlerine uygun bir seçim beyannamesinin tüm siyasi partiler tarafından ilan edilmesidir.

Küfür dünyasının, İslam dünyasının üzerine adeta leş kargaları gibi üşüştükleri bir zamanda, hala bu milletin inanç değerlerini görmezden gelmek ve yeni nesle aktarılması için çare aramamak açıkça siyasi intihardır. Bu halkın inanç değerlerini ıskalamak, kendi varlığını inkâr etmek demektir. Köksüz bir ağaç gibi çok hızlı bir şekilde yok olmayı kabul etmek demektir. Hele bu inanç dünyamız, adalet duygularımızı besliyorsa çok daha acil bir şekilde programlarımıza alıp somut adımlar ile hayata geçirmenin derdine düşmeliyiz.

Aksi takdirde yüzyıl önce, üzerimizde uygulamaya koydukları kimliksizleştirme projeleri bütün tahribatıyla işlev görmeye devam edecektir.