Bu yeni dönemin en sancılı süreci, işe alımlarda uygulanan mülakat yöntemidir. Bu işe alma yöntemi öyle bir safhaya ulaştırıldı ki, artık şikâyet etmeyeni kalmadı. Önceleri tamamen FETÖ tehlikesini bertaraf etmeye yönelik uygulamaya konulan bu mülakat yöntemi; son dönemlerde adam kayırma çalışmasının en önemli ayağı haline getirildi.

FETÖ'nün oluşturduğu istihbarat hafızasıyla güvenlik soruşturmaları aleni bir haksızlıklar zeminine dönüştü. Yıllardır kendi halinde yaşayan birçok insan, FETÖ'nün oluşturduğu kirli devlet hafızasıyla bir anda sakıncalı hale geldi. Hiçbir devlet kurumunda görev alamaz hale getirildi. Bununla beraber, yıllarca bu 'sakıncalılık durumunu' bertaraf edip masumiyetini ispatlamak için mahkemelerde sürünmeye başlayacak.

Bu 'garabet güvenlik soruşturmalarını' geçen insanları, bu sefer torpil/adam kayırma/mülakat bariyeri karşılarına çıkmaktadır. İnsanlar bir sınava girecekleri zaman önce birilerine ulaşıp torpil bulup bulmayacaklarını araştırmaktadırlar. Eğer birilerini bulabilirse sınava girmeye çalışmaktadırlar. Yok, eğer bir torpil bulamazlarsa sınava girmenin gereğinin de olmadığına karar vererek bu işten peşinen vazgeçmektedirler.

Hele bu işin rantının oluşturulmuş olması ise ayrı bir skandal olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konudaki rüşvet iddiaları ve bu işin borsasının oluşturulması da artık bu işin çivisinin çıktığının açık bir göstergesidir. Asıl bu işin vahameti ise bazı pişkin sahtekârların birçok devlet büyüğünün adını kullanarak, danışman ya da akraba şeklinde kendisini tanıtası ve bu mülakat fırıldaklarına dâhil olmasıdır. Bütün bunlar hayali kurgular değil, çevrede dönen iddialardır.

Kendi yakını/adamı işe girsin diye, güvenlik soruşturmaları ayağıyla başkasına kulp takan güç ve imkân sahipleri, halkın idareye karşı güvenlerini tarumar etmiş durumdadırlar. Bu yanlış tutumlar insanların adalete karşı inançlarını ortadan kaldırmıştır. Hak aramanın 'farklı kulplarla' itham edildiği bir garip ve o kadar da çaresiz bir durum ile karşı karşıyayız. İnsanlara adil davranılmadığı gibi, bu halk kesimlerinin adalete karşı bütün ümitlerini kaybetmelerine ve gelecekte telafisi imkânsız sorunlarla bizi karşı karşıya getirecektir.

Bir ülkede insanların adalete olan güvenleri zedelenmemelidir. Birilerinin geçerli hukuku değil, hukukun üstünlüğüne herkesin şüphesiz bir şekilde inanmasının sağlanması da idarenin en öncelikli görevi olmalıdır. Birilerinin yanlış yapmak gibi bir saplantıları ya da birilerinin sırtından geçinmek gibi bir ihtiras ve açgözlülükleri varsa da, gelip adalet duvarına toslasın ve cürümlerinin karşılığı olan cezalarını alsınlar.

Maalesef işe alımlarda insanlar, ümitsizliğe düşürüldüğü gibi 'hakkımı nerede arayacağım?' şeklinde adalete olan inanç ta sarsılmışsa, esas o zaman korkmaya başlamak gerekir. Çünkü artık 'Tuz kokmaya' başlamış demektir. Tuzun kokması demek; toplumu ve devleti ayakta tutan en önemli harç olan adalet mekanizmasının işlevsiz hale gelmesi demektir.

Mülakatın torpil demek olduğunu hemen herkes çok açık bir şekilde bilmektedir. Bu yüzden 'mülakat' olayının sınav sürecinden tamamen çıkarılması gerekmektedir. Yazılı sınavlarla, işe alınacakların kabiliyetleri, bilgileri, eğilimleri, vizyonları ehil olup olmadıkları pekâlâ ölçülebilir. Bu yazılı sınavlardaki başarının ölçü olarak alınması hakkaniyete en uygun yöntem olacaktır.

Mülakatın küstürdüğü insanlar ve bu insanların adalete karşı inançlarının sarsılması toplumda derin yaralar açmaktadır. Bu sorunun çözüm kaynağı da hükümettir. Hükümetin bu soruna eğilmesini, haksızlıklara sebebiyet veren bu mülakat uygulamasından vazgeçmesini ve hâlihazırdaki haksızlıkları ortadan kaldırmasını istiyorum. Mülakatsız sınavlar yeniden hayata geçirilmelidir.