Karanlık bir dönemin izlerini silme vaadiyle kitlelere umut veren ve buna karşılık halktan fazlasıyla teveccüh gören iktidar, son zamanlarda attığı adımlarla adeta topuğuna sıkan adam misali hatalar işlemektedir. Halkın üstüne karabasan misali çöken derin yapılarla sadece kendi mağduriyetini baz alıp mağdur edenlere dönük gözle görülür icraatlar sergilerken asıl mağdur ve mağduriyetlere dönük görmezlikten gelmektedir. Bu yetmezmiş gibi sadece 28 Şubat sürecinin işkence safhası dışında yumuşatılmış/alıştırılmış ve ehlileştirilmiş yöntemlerle asıl mağdur olan halk kitlesini mağdur etmeye devam etmektedir.

Beslendiği kaynağın Allah kelamı olduğunu unutup/ihmal edip sorunlara dönük çözüm arayışında kendinden önceki statükocu zihniyete taş çıkartırcasına Avrupa`yı ve oradaki yasal uygulamaları bu halk için doğru/özgürlükçü/yapıcı addeden iktidar, anayasa değişikliği üzerine çalışmaların hız kazandığı bu süreçte aklen/naklen/kalben hiç de aşı tutmayan; aşı tutmadığı gibi toplumsal değerlere çürütücü etkisi olacak yasa tasarıları üzerinde harıl harıl çalışmaktadır. Bu yasa tasarılarından biri de şu günlerde konuşulan ve üzerinde çokça tartışmaların yaşandığı “Aileyi Koruma Yasası`dır.” İsimlendirme olarak kulağa hoş gelen ve “Bu yasada da ne varmış ki, hemen etrafında tırtıklamak için dolanıyorsunuz?” denilen bu yasanın asıl pürüzleri içeriğindedir.

Şöyle ki; İktidarlar hala şunu anlamaktan uzaktır: Bu toplumun mayası İslam`dır. Halkın sıkıntılarına çözüm, açıklarına yama ancak Kur`an ve sünnet olur. Özü özümüze, bakışı bakışımıza, değerleri değerlerimize uymayan Avrupa`dan aşırma yasalarla bu olmaz. Bu tasarı da benzeri Avrupa`da yürürlükte olan bir uygulamadan aşırmadır. Yaşamsal değerleri, geleneksel de olsa İslam`la şekillenen toplumumuzda mahremiyet çok önemlidir ve bu mahremiyet acı/tatlı, üzüntülü/sevinçli de olsa başkasının müdahalesini kaldırmayacak kadar naziktir. Oysa kadına şiddet uygulayan erkeği bir tarafa bırakın, eşine sesini yükselten bir kadına dahi polis/savcı yolunu açan bir yasa aileyi ayakta tutan sevgi/sadakat/anlayış… gibi değerleri yok etmez mi?

Düşünebiliyor musunuz, birçok evde “ Sen bana bağırdın, sesini yükseltin!” türünden birbiriyle davalı eşler çoğalacak ve aynı çatı altındaki insanlar birbirlerine karşı temkinli, tedbirli ve fırsat kollayan hasımlara dönüşecektir. Aile, toplumsallığın en tatlı bir meyvesidir. Bu meyve, ayet ve hadislerin diliyle “Sevgi/ülfet” temeli üzerine kurulmuş, “ Eşler paylaşım noktasında biri diğerinin açığını örten örtüler” olarak nitelenir. “Günün bir parçasında eşini döven, diğer parçasında yanına alan erkek tipleri” şiddetle azarlanır. “Salih erkeğin kadınının saliha olması, saliha kadının erkeğinin salih olması için gayretlenmesi” salık verilir.

Tüm sorunların çözümü takvalı bir vicdana havale edilir.

Dolayısıyla aile içi sorunları – ciddi boyutlara ulaşmamışsa- ikincil, üçüncül gözlerin önüne taşımak çözümden öte birbirine karşı fırsat kollayan, intikam arzusunda olan, ailenin korunmasının bilincine erişmemiş olanlar için tamamen bir yap-boz tahtasına dönüşecektir. Aile içi sorunların olması insanlığın doğasıdır. Âlemlerin Seyidi Hazreti Muhammed aleyhi selam dahi bazen eşlerinin birbirlerine karşı kıskançlıkları sebebiyle daralmış; hakeza eşini Hazret-i Ömer`e şikâyete gelen kişi benzer sorunlarla Hazreti Ömer`in de karşılaştığını fark edince bunu doğal karşılayarak geri dönmüştür. Önemli olan sorunlara karşı duyarlı olmak, çekirdek kabuğunu doldurmayan sorunları büyütmemek, büyümüş sorunlara da yapıcı/aileyi koruyucu tarzda neşter vurmak, sorunun oluşmasına lafa laf yetiştirmek/ benim sözümden öte söz olmaz türünden efelenmelerle neden olmamaktır.