Eskilerin bir sözü vardır: “Tokmak kimin elindeyse davulu o çalar.” Elhak, bu öyledir. Bugün, dünya siyasetinde borusu öten kim, büyük görülüp önünde ön iliklenen kim, halklara özgürlük ve hak sunan medeniler(!) kim?

Aslında burada kastımız, Amerika ve sair emperyalist ülkelerdir. Fakat meşhur bir ifade olarak bunlar “Avrupa” diye bilinir olmuştur. Kimileri faziletli işleri vesilesiyle ünlenirken bazıları da dumanlı havalarda parsayı toplamak türünden karanlıklı fiilleri nedeniyle namlanır.

 

Bir zamanlar, Müslümanlar Kur`an`dan ilham aldıkları için asrın idrakine söyletir ve ilan ederlerdi haklılıklarını. Yüzyıllara yayılan İslam devletleri ve imparatorlukları varlıklarını adaletle sevdirirdi halklara. Gün geçti, devran döndü; Müslümanlar, değerlerinden uzaklaşıp dünyaya kapıldıkça Avrupa, Rönesans/Reform ve coğrafi keşiflerle rüzgarı lehine estirdi. Reform hareketleri ve Fransız İhtilali, Avrupa cephesinde kilisenin yıldırıcı baskısına karşı kabul gören bir artı gelişmeyken; milliyetçilik onlar için bulunmaz bir değerken bizler için özümüze ve kardeşlik bağımıza dinamit birer virüstü.

Henüz 17. yüzyıla kadar, kadının dahi insan olup olmadığı üzerine hararetli tartışmalar yaşarken ve bilimsel çalışmalarda “Dünya yuvarlaktır.” Türünden gerçekler, Engizisyon mahkemelerinde mahkum edilirken Avrupa için 18. yüzyıldan itibaren eşitlik ve özgürlük arayışını çok görmemek lazım.

 

Avrupa, içinden sıyrıldığı ilkel vahşeti teknolojik imkanlarla medeni(!) vahşete dönüştürürken; Müslüman sinelerden çıkan nankör ve hain tabiatlılar, bunu bize çağdaşlık olarak tanıttılar. “Özgürlük orada var!” dediler, “ Hak ve hukukun beşiği oralar!” diye propaganda yaptılar, nice zeka pırıltısını nefse davetiye çıkaran kirliliklerle Avrupa`ya gönüllü kurban ettiler. Şayet hak, iman adına birileri çıkıp da “ Kral çıplak!” deyip iman dışılığı ve ahlaksız gidişi deşifre ettiler; o zaman “ vatan haini, terörist!” ilan edilip ya darağaçlarında mazlumane sallandırıldılar, ya da sürgünden sürgüne gönderilip izole edildiler. Yakın tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. Avrupa`yı medeniyet beşiği, modernizm meydanı, özgürlük toprağı, insan hakları gözeticisi, adalet savunucusu ilan edenler şunu görmekten aciz kaldı veya gördüğünü halkların görmesini kendi iktidar menfaatleri uğruna istemedi ki,  Avrupa, kendi kurulu düzenine dokunulmadıkça, insanlara ekonomik ve sosyal güvence sağladı. Oysa hakikat böyle değildi!

2. Dünya Savaşı, Vietnam Savaşı, Irak ve Afganistan`ın işgali, Libya`ya müdahale, BOP ve benzeri projelerle Ortadoğu`ya menfaat amaçlı düzen vermeler, israil`e arka çıkıp onun kudurganlığını zalimce besleme... Avrupa ve bir parça medeniyeti(!)nin dış versiyonunun ne kadar rezil, değersiz ve vahşi olduğunu gösteriyor. AİHM, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Güvenlik Konseyi, AGİK Sözleşmesi... İşin sadece kandırmacası. Avrupa`nın hak bekçiliği sadece gariban ve mazlumlara dönüktü. Oysa onlar için hak, hukuk, adalet eşek arılarının delip geçtiği, bal arılarının ise takılıp kaldığı bir aldatmaca ağıydı. İslami fobi/korku, bir halüsinasyon algısı içinde paranoyak tipler türetirken İslam aleyhtarı her girişimin kılıfı hazırdır. İslam ve İslam`ın kutsallarıyla alay eden hakaret ve karikatürler “ fikir özgürlüğü” diye meşrulaştırılır. Yabancı/İslam düşmanlığını tırmandıran kundaklama, öldürme eylemler psikopat kişilere(!) yıkılarak işin içinden çıkılır, Sakallı erkekler ve çarşaflı kadınları, alaylı bakışlar ve tahrik edici hakaretlere maruz bırakan propagandalar realiteyi ifade olarak geçiştirilir. Peçe yasağı, minare engeli... Benzer yalanlarla doğallaştırılır. Son örneğinin İtalya`da yaşandığı Müslümanlara yönelik tutuklamalara hukuki(!) kılıflar üretilir. Ve Avrupa hala gözümüzün içine bakıla bakıla bir parça medeniyet(!) diye yuturulur.