Görülen şu ki önceki yazımızda değindiğimiz “ Gündemi Müslümanlar Belirleyebilir” gerçeği bu hafta kendini yoğun bir şekilde ilan etti ve ilan-ı halin gelecek günlerde İslami bir hassasiyet ve toplumu Allah`ın boyasıyla boyama endişesiyle daha da yükselişe geçeceğidir. Safımızın belirlenmesi açısından artık ne düşündüğümüzden ziyade nerede durduğumuz ve ne yaptığımız önemlidir.
İnsanlar, ekser olarak toplumu genel anlamda etkileyen ve gündemi belirlemede ağırlıklı duran safa meyillidirler. Bu meyil, ya o güce inanma/ gücü kabullenme ya o güce bir menfaat temennisiyle yaranma veya kendi düşmanlığını bir süreliğine erteleyip o gücün odak noktayı oluşturduğu topluma “ Biz de sizdeniz, sizin değerlerinize kıymet veriyoruz!” türünden münafıkça davranma şeklinde görülür.
90`lı yıllarda kendini bölgenin yenilmez gücü/süpermen(!)i ilan eden pkk, bu süreçte dinsizliği, Zerdüşt öğretiyi önceleyen ve İslam`a kinini alenileştiren bir politika güdüyordu. Bu noktada halkı korkutma, tedhiş etme ve sindirme sıradanlaşmıştı. Ne zaman ki iman hassasiyetiyle öne çıkanlar her türlü zulme, ahlaksızlığa ve mazlum havası içinde zalimlere karşı koydu; o zaman pkk`nin kendini dev aynasında görme sihri bozuldu. pkk, yeni süreçte Kürdistan`ın aslan(!)ı olduğu yanılgısından vazgeçmiş; tilki kurnazlığıyla münafıkça bir metod benimser olmuştu.
Aslında tarih irdelendiğinde bu davranışın yeni bir icat olmadığı aksine Abdullah İbn-i Selül isimli nifak başından kirli ayak oyunlarını içselleştiren varislerine bir miras kaldığı harfiyen okunacaktır.
Hz. Muhammed aleyhisselam, Medine`ye hicret etmeden İbn-i Selül krallık tacı giyme hazırlığındaydı. Ne var ki Alemler Efendisi Hz. Muhammed`i Ensar, bağrına bastı ve onun nur damlası öğretilerine “lebeyk!” diyerek teslim oldu. İbn-i Selül, görünürde halka dost, onun inandığını kabul eden; ama öz manada sinsice bir niyetle nice hileler düzen bir düşman kesildi. Bir gazve esnasında söylediği, “ İzzetli (kendisi) olan zelil olanı ( güya Müslümanları) Medine`den çıkaracaktır.” sözü CMK 102. Madde kapsamında tahliye edilen Hizbullah tutuklularına yönelik Abdullah Öcalan`ın söylediği, “ Eğer eski tarz da devam edeceklerse o zaman meşru savunma, öz savunma devreye girer, onlara( Hizbullahilere) Diyarbakır`da yer verilmez!” sözüyle aynı ağızdan çıkmış gibidir.
Son zamanlarda dine ve dindarlara şirin(!) görünme pkk/bdp cephesinde önce sarıklı, sakallı bel`amları vitrine almakla başladı. Dindar(!) adaylarla güya vizyon değişikliğine gitme, sivil itaatsizlik dairesinde sivil cumalarla yeni bir boyut kazandı.
Ne yazık ki fıçı içindekini sızdırır gerçeği Murat Karayılan`ın “Zerdüştlüğe övgü yapan ve onu Kürtlerin asıl dini gören” beyanları bir kez daha ortaya çıktı. Maskesi yeniden düşen pkk, görünen o ki dinsizlik kartını başka bir demece- şimdilik- ertelemeyi uygun gördü ve tepkileri minimize etmek için “ Kandil`de bir tesettürlü” kartını açtı ve ANF kaynaklı haberde bakın Dorşin kod Ayşenur Kılıç adlı pkk`li ne hezeyanlar yumurtluyor: “ Son zamanlarda artan bir şekilde PKK`ya ‘dinsiz bir parti` deniliyor. Ama ben şu an buradayım, tesettürlüyüm. Hiçbir arkadaş şimdiye kadar tesettürlü olmam konusunda herhangi bir şey demedi. Burada insanların inancına büyük bir saygı var...”
Eskiden yalancıların mumu yatsıya kadar yanardı, şimdiki yalancılar, o kadar acemi ki yalanları ellerinde sönüveriyor. 20 yaşındaki Dorşin`in Hani nüfusuna kayıtlı olduğu ve üniversite öğrencisiyken dağa çıktığı ve bugüne kadar tesettürlü halinin hiç görülmediği ortaya çıktı. Herhalde adil şahitliği ve ahlaki kuşanmışlığı öne çıkaran inananların “ Tesettüre bürünme seferberliği” şimdiden semeresini verdi ki korkudan paçaları tutuşanlar, çareyi tesettüre sar(l)dırmakta buldular.