Ramazan ayı, bereket ve mübarekliğini oruçlular açısından güzelliğini İslam dünyasında yaşanan zorluk ve katliamlara rağmen gösteriyor. Bu güzelliğin bayram arefesinde safların kaynaşmasına ve İslamî direnişlerin zaferine dönüşmesi bir umut ve temenni olmakla beraber gelişmelerin realitesini de göz ardı etmemek gerektiğini bilmek zorundayız.
Küfür ve kizb cephesi tarih boyunca Müslümanlara karşı bugünkü kadar kartını hiçbir zaman açık kullanmadı. Onlar, kartlarını böylesine aleni ortaya koyup niyetlerinin de İslam`ı bir hayat nizamı olarak asla kabullenmeyecekleri ve bunun olmaması uğruna ellerinden geleni artlarına koymayacakları noktasında netlik kazanmışken biz Müslümanların da hemen, tez elden “ama”sız, “yani”siz bir yola koyuluşla yan yana gelip saflarımızı, ellerimizi ve yüreklerimizi birleştirmemiz lazımdır.
Bugün batılın tepemizde hakim bir edayla demoklesin kılıcını sallayıp durması ve evrensel hukuk teranesiyle yer ve konuma göre “halkın talebiymiş, demokratik beklentiymiş, çağdaşlıkmış” gibi süslenip yaldızlanmış kavramlarla bize şekil vermesi emin olun ki;

Batıl da olsa kendi davalarındaki samimiyetin ve uyduruk da olsa kendi tanrılarını hayatlarına müdahil kılmalarıdır.

Şair`in deyimiyle düşmanın esiş şekli bizim hareketimizin hızı olmalıdır. Eğer, esen rüzgarın şekil, kuvvet ve yönüne göre bizler İlahi nizamın dinamiklerini kendimize bir enerji, sinerji ve şarj sayıp açıklarımızı kapatmıyorsak, gediklerimizi örtmüyorsak avuçlarımızı göğe açıp nusretullahı beklememiz safdillik olur.

Bilmek lazım ki, sosyal adaletin tesisi birey adaletini gözetmekten geçer. Kamu hukukunun yolu fert hukukuna değer vermekle sağlamlaşır.

Omuzlarımızda günah yükü ağırlığınca dururken,

Kardeşlik hakları sakız misali hoyratça çiğnenirken,

Cihad meydanlarında kurşunlar misali kaynaşması lazım gelen saflarımız namazda bir esinti için çeşit çeşit ve darmadağınıkken,

Şahsımıza gelen hakaretler için mangalda kül bırakmayıp İslam`a ve peygambere gelen hakaretler karşısında hala hoşgörü teraneleri savururken, 
 
Allah(c.c)`ı toplumsal hayattan uzaklaştırıp göklerin ötelerinden erişilmez bir konuma iterken hala mazlumiyetin, acziyetin ve yenilmişliğin nedenlerini görmeyip feryatlar içinde veryansın etmek ne kadar inandırıcı olur?

Küfür, yer ve zamana göre tavrını belirlerken Müslümanların da tavrı yer ve zamana göre her zaman olmalı ve bu tavır da birilerinin paşa keyfine göre, beklentilerimiz oranında, menfaatlerimiz çerçevesinde, kınamaların etkisinde değil İslamî doğrultuda olmalı ve izzetle ortaya konmalıdır.

Suriye`de zalimini kenara koymuş gibi yapıp sözüm ona halkı/muhalifleri destekle, Mısır`da meşru bir halk kazanımına vurulan darbeye arka çıkıp halkı/İhvanı ötele!

Türkiye`de Kürt sorununu çözüme doğru dürt, başka bir yerde Kürt ulusalcılarını Nusra cephesiyle kavgaya tutuştur!
Türkistan, Arakan, Keşmir`deki Budist vahşete ve Müslüman kıyımına sessiz “dur!”, Pakistan`daki mazlumları ve içindeki zencileri kalleşce “vur!”

Ardından da insanlığa yardım adına polyanna ve barış uğruna havari kesil! Kim inanır, bu palavlara?

Artık tükenmenin ve yıkılmanın eşiğine geldiğin bu demde hala altında kalacağın enkazı değil; Müslümanlara nasıl çelme atarım`ın hesabını yapıyorsun?

Mısır`da tutuşup ümmetin yüreğinde bir diriliş ve direnişe dönüşen bu kıyam biiznillah senin Firavunî sonun olacaktır, ey küfür, kizb, batıl ve emperyal cephe!