Bir milletin başına ancak bu kadar musibet gelir, dedirtiyor son zamanlarda yaşadıklarımız. "Ümmetin yetimi Kürtler" ibaresi ne kadar da isabetli düşmüş şu mazlum toplum için.
Değirmenin iki taşını görenler bilir. Bir an o iki taşın arasında öğütülen buğday tanesini düşünmeden edemiyor insan, yaşananlar karşısında.
Bir yandan yüz yıla yaklaşan kör, inkarcı ve asimile heveslisi laik bir idarenin ezici/işkenceci tasallutu; öte yandan kendi çalıp kendi oynayan cinsten halkın kurtuluşu adına söz sahipliğini ilan edip Kürt insanını bile kendi gündelikçi hesaplarına yem/kurban etmekten haya etmeyen marksist bir örgüt ve kuyruk kısmının horozlanması...
Umut fakirin ekmeği, derler ya! Bu hak yoksunu, özgürlüğe muhtaç halk da bir umut dahi deyip suret-i hak`tan ve dindar bir yaklaşımla meydanlara çıkıp "Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık bu yağmurlarda!" deyu haykıranlara emeğini, gözyaşını, duasını, sofrasını ve umudunu bir değil, iki değil, tam üç kez ikirciksiz, menfaatsiz, içtenlikle teslim etti.
"Çıraklık dönemi" dedi, halk " Eyvallah!" dedi. "Kalfalık dönemi" dedi, halk " İnşaallah!" dedi. "Ustalık dönemi" dedi, halk tam " Maaşallah!" derken Bremen Mızıkacıları misali " Asaruk, keserük, biçerük"lü faşist söylemler " Benim oğlum, bina okur; döner döner bina okur!" tespitine taş çıkaran ırkçı nakaratlar halka derin bir of/üf karışımı bir "İllallah!" çektirdi ki bir zulmün "ah!"ı ancak böyle yükselir yücelere.
Kim doğru yolda diye düşünürken bu mazlum halk, birileri "Yapılan bunca icraatı görmüyor musunuz?" deyip halkı AKP hükümetinin kucağına ittiler, ama rutinleşen faşist ifadeler karşısında halkın kanı donuyor. Nasıl donmasın ki? Şu etkin/yetkin(!) ağızlardan çıkan sözlerden acaba hangisinin sıcaklığı/samimiyeti(!) donan kanı tekrar çözer ki:
"Kürtçe eğitim ülkeyi böler." (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan)
"Kürtçe eğitim olmaz!" (İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin)
"Kürtçe eğitim şeytana uymaktır!" (Burhan Kuzu/ Anayasa Profesörü)
"Kürtçe medeniyet dili değildir." (Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç)
Yüce Allah`ın Sanii ismine ayna olan renk ve dillerin farklılığına dokunma cüretini meydan okurcasına ortaya koyan bu sözlerin ne akl-ı selimle yorumlanabilir, ne iyi niyetle tevil edilebilir bir tarafı var. Hatta bu sözler, önü ve arkası ihmal edilip hedef saptırmak cinsinden cımbızla alınan ve seçilen alıntı cinsinden de değildir. Bu sözler, yetmiş milyon insanın gözünün içine baka baka söylenmiş birer kişilik ifşasıdır.
Bir diğerleri de AKP üzerinden "Vurun abalıya! Koşun halkın kardeşlik(!) halkasına!" diye Kürtleri çözümsüzlüğü adeta klinik bir vaka haline getiren ve çözümü(!) bir halkı topyekûn İmralı sakininin ihtiraslarına/mızıkçılığına kurban eden PKK/KCK`nin kucağına itmektedir. Yeni bir kucak buldum derken kanı tekrar donduran mantık yoksunu ve çöp kovası dolusu bir sürü zırva:
"Bayram yapılmayacak! Niye? Kürt halkı bunca zulüm görürken- halk dedikleri de Zerdüşt ve materyalist paça döküntüsü birkaç eli silahlı/halklar üstü liderlik- bayram mı olurmuş!"
"Okula gidilmeyecek, dükkânlar açılmayacak, taşıtlar kontak kapatacak! Peki, bu niye? Efendim, cezaevlerindeki açlık grevine destek vermeliyiz!"
Çocuklarınız özel okullarda okurken, jeeplerde safari türünden gezintiler yaparken/keyif çatarken, ağababalarınız kebap sofralarında tıkınırken gerçeklik aynasından nasıl göründüğünüze hiç dikkat ettiniz mi? Korkutmalarınız, tehditleriniz, mala ve cana saldırılarınız olmasa acaba adam yerine konulacak mısınız?
Hasıl-ı kelam, Ümmetin yetimi Kürtler, iki değirmen taşının arasında acımasızca öğütülürken zerre kadar insaftan ve insanlıktan nasiplenmiş olanların başlarını iki elinin arasına alıp çözüm adına yoruldukça yorulmaları ve çözümü İslam dışında aramanın beyhude olduğunu ilan etmesi acil ve gereklidir.