Günümüzde İslâm düşüncesinin karşılaştığı en büyük sorunların başında akılcılık ve meâlcilik adı altında hadis inkârcılığı gelmektedir. Hadis inkârcılığının temel aldığı düşünce Kur'ân ve akla aykırı görülen bütün hadislerin uydurma olduğu ve kabul edilemeyeceğidir. Elbette ki Kur'ân'a veya akla aykırı bir düşüncenin kabul edilmesi doğru değildir. Bu söylem Hz. Ali'nin haricilerin ‘hüküm sadece Allah`ındır` diyerek doğru bir söylemi yanlış anlamda ve bağlamda kullanmalarına benzemektedir.

İslâm Âlimleri Kur'ân'ın İslâm'ın esas kaynağı olduğunu, hadislerin Kur'ân'ın açıklayıcısı olduğunu açıkça ifade etmektedirler. Bununla beraber hadislerin Kur'ân'ın açık net bir şekilde ifade ettiği hükümleriyle ters düştüğü takdirde Kur'ân'ın esas alınacağını söylemektedirler. Ancak şu var ki bunun bir Usûl ve Kriterinin olması gerekir. Bir hadisin Kur'ân'a veya akla aykırı olduğuna ancak işin ehli olan Alimler karar verebilir. Zahiren Kur'ân'a aykırı olduğu görülen hadislerin yüzeysel bilgiyle inkâr edilmesi veya uydurma olduğununun iddia edilmesi tutarsız ve asılsız bir iddiadır. İslam Âlimlerinden İmam Ebu Hanife bir hadisin kabul edilmesi konusunda bazı kriterler belirlemiştir. Bunlardan bazıları hadisin ravisinin o hadise aykırı amel etmemesidir. Ona göre rivayet ettiği hadise aykırı amel eden ravinin hadisi bu konuda şüpheli değerlendirilerek kabul edilmemektedir. Ayrıca İmam Malik ilk dönem Medine halkının ameline aykırı olan hadisleri esas almamıştır. Bunların dışında İslâm'ın temel ilke ve kurallarına aykırı olan hadisleri kabul etmemişlerdir. Bir hadisin sahih olması içeriğinin olduğu gibi kabul edildiği anlamına gelmemektedir. Zira hadis rivayetlerindeki farklılıklar hadisi işiten sahabelerin Peygamber Efendimizden (S.A.V) duyduklarını kendi anladıkları gibi aktardıkları bazen de kendi yorumlarını ekledikleri ihtimal dâhilindedir. Örneğin Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir defa hac yapmış olmasına rağmen Peygamber Efendimizin (S.A.V) haccıyla ilgili farklı rivayetler bulunmaktadır. Ayrıca Hz. Aişe'nin sahabelerin rivayet ettiği bazı hadislere karşı çıkarak bu hadislerin yanlış anlaşıldığı veya yanlış aktarıldığını ifade ettiği bilinmektedir. Örneğin; "Abdullah bin Ömer "ölü arkasından ağlayanlardan dolayı azap görür" hadisini aktarınca Hz. Aişe Abdullah b. Ömer yalan söylemez, ancak Allah Rasûlünü yanlış anlamıştır. Allah Rasûlü ölmüş Yahudi bir kadının üzerinde ağlandığını görünce şöyle demişti: "Onlar bu kadına ağlarkan, o kabrinde azap görmektedir." (Buhari Müslim) Bu hadiste görüldüğü gibi sahabe yalan söylemediği halde bazen Peygamber Efendimizin (S.A.V) sözlerini yanlış anlayabilmekte ve aktarabilmektedir. 

Dolayısıyla Ehl-i Sünnet anlayışında hadisleri kriterden geçirmeden olduğu gibi kabul etme anlayışı yoktur. Buna karşılık dar bir bilgi ve yüzeysel bir yaklaşımla hadisleri kabul etmemek ve uydurma olduklarını söylemek ilmi dayanağı olmayan tutarsız bir yaklaşımdır. Hadislerin Kur'ân'a veya akla aykırılığı hadislerin söylendiği anlam ve bağlam net olarak tespit edildikten sonra belli usûl ve kriterler çerçevesinde olmalıdır. Aksi takdirde herkesin aklı farklı şeyler söylemektedir. Bugün akla aykırı görülen bazı bilgiler şartların değişmesiyle yarın akla uygun hale gelebilmekte, ayrıca Kur'ân'a aykırı kabul edilen bazı hadislerin gerçek anlam ve bağlamı öğrenildikten sonra Kur'ân'a uygun olduğu anlaşılabilmektedir.