Müslümanlar olarak en büyük sorunlarımızın başında; İslâm'ın, bizleri muasır medeniyetlerin üstüne çıkaracak anlayışını yeterince anlamamış olmamız veya bu anlayış gereğince yeterince çabalamamızdır.Bunun sonucu olarak asrın gerçeklerinden bihaber gelişmelere ayak uyduramadığımız için asırlar üstü olan İslâm Medeniyetini kaybederek mimsiz medeniyetlerin (deniyet/alçaklık) esiri haline gelmiş olduk.

ÜstadBediuzzaman bu gerçeğe işaret ederek şöyle der:"İslâmiyet'in lübbünü (özünü) terk ederek kışrına (kabuğuna) ve zahirine vakf-ı nazar ettik (baktık) ve aldandık. Su-i fehim (Yanlış anlama) ve su-i edeple İslâmiyet'in hakkını ve müstahak olduğu hürmeti ifa edemedik. Ta, o da bizden nefret ederek evham  (kuruntular) ve hayallerin bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi (gizlendi). Hem de hakkı var."(Muhakemat-Önsöz)

İslâm'ı doğru anlamamızı engelleyen birçok sebeb vardır; bunlardan biri, geçmiş âlimlerimizin kaleme aldıkları bilgileri sorgulamadan olduğu gibi kabul etmemizdir. Özellikle tefsir veya tarih kitaplarında, Hristiyan ve Yahudilerin kitaplarından nakledilen veya onlardan Müslüman olmuş bilginlerin naklettikleri, İsrailiyyat diye bilinen bilgi ve hikâyeleri İslâm'ın asıllarıymış gibi algılamamızdır. Zira bu tür bilgiler çoğu zaman İslâm'ı yanlış bir şekilde anlayıp yorumlamamıza neden olmuştur.Bunun dışında en önemli sebeplerden biri de, Müslümanların Kur'an'ı bilim gerçeklerinden uzak yüzeysel bir şekilde anlamalarıdır. Zira bilimden habersiz Kur'an'ı ve Hadisleri yüzeysel anlamlarına göre yorumlamak hakikatlerle bağdaşmayan bir İslâm anlayışını ortaya koyarak,tefritehl-i din düşmanlarınınşüphelerine ve ifrat ehl-i ahmak dost ünvanına lâyık olanyüzeyselcilerinkuruntularına fırsat verecektir.

ÜstadBediuzzamanbu hakikatlere işaret ederek şöyle der: "Zira biz İsrailiyyatı usulüne (İslâm'ın asıllarına),hikayatı (hikayeleri) akaidine (İslâm inançlarına) ve mecezatı (mecazi ifadeleri)hakaikına (gerçeklere) karıştırarak kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak bizi dünyada te`dib (edeplendirmek) için zillet ve sefalet içinde bıraktı. Bizi kurtaracak yine onun merhametidir." "Bazı zevahir-i İslâmiyet (Kur'an ve Hadislerin yüzeysel anlamları) ve bazı mesail-i fünun (bilimsel meseleler) ortasında hayal-i bâtıl (batıl düşünceler) ile tevehhüm eylediğimiz (sandığımız)müsademet ve münakazattır (çakışma ve çelişkilerdir).""Bizi dünya rahatından ve ecnebileri âhiretsaâdetinden mahrum eden, şems-i İslâmiyeti (İslâm güneşini)münkesif ettiren (gölgeleyen), su-i tefehhüm (yanlış anlama) ile tevehhüm-ü müsademet ve muhalefettir (çelişki olduğunu zannetmektir). Feyâlil`acep! (nasıl olur da!)Köle efendisine, hizmetkâr reisine ve veled pederine nasıl düşman ve muarız olabilir? Hâlbuki İslâmiyet fünûnun (bilimin)seyyidi ve mürşidi ve ulûm-u hakikiyenin (gerçek bilimlerin) reis ve pederidir. Fakat,vâesefâ (ne yazık ki!), bu su-i tefehhüm (yanlış anlama) ve şu tevehhüm-übâtıl (yanlış hayaller) şimdiye kadar hükmünü icra ederek vesvesesiyle ye`si (ümitsizliği)ilka edip (meydana getirip)bab-ı medeniyet ve maarifi (medeniyet ve bilgi/bilim kapısını)Ekrâd (Kürtler) ve emsallerine kapattırdı." (Muhakemat-Önsöz)

Ne yazık ki! Günümüzde bilimin kesin bazı gerçeklerini, hala İslâm'a aykırı diyerek kabul etmemek ve bu asırda yaşayıp şeklenbu asrın evlâdı oldukları halde fikir ve terakki/gelişmişlik cihetiyle ortaçağın yadigârları olan bazı insanların, bin yıl öncesinin gerçekleriyle hareket etmeleri elbette ki ahmaklıktır.

Son olarak Üstat şu tavsiyede bulunur:"Öyleyse, ey ihvan-ı müslimîn! (Müslüman Kardeşler) Geliniz, ona tarziye (özür dileme/razı etme) vereceğiz. Elbirliğiyle dest-i sadakati (dostluk elini) uzatacağız, biat edeceğiz. Onun hablü`l-metinine (sağlam ipine) sarılacağız.""İstikbale hüküm sürecek ve her kıtasında hâkim-i mutlak olacak, yalnız hakikat-i İslâmiyettir. Hakaik  (hakikatler) ve maarif (bilgi/bilim) yalnız İslâmiyet olacaktır. Onu fethedecek yalnız odur."(Muhakemat-Önsöz)