Peygamber Efendimizden(S.A.V) sonra İslam devlet başkanlığı (Hilafet) meselesi İslam tarihinde ilk tartışılan konular arasında yerini almıştır. Bu tartışma Peygamber Efendimiz'in(S.A.V) vefatından hemen sonra başlamış ancak fikir ve ideoloji halini daha sonradan almıştır. Hilafet konusu Ehl-i Sünnet anlayışına göre İslam hukuku alanında (Fıkıh) tartışılması gereken siyasi bir mesele olmasına rağmen Şiiler duygusal nedenlerle hilafeti Allah tarafından belirlenmiş peygamberlik makamına yakın bir imamet olarak değerlendirip bu meseleyi akide konusu yapmışlardır. Buna karşılık Emevi devleti ile başlayan saltanat uygulaması Müslümanların rızasıyla ehliyetli ve liyakatli kişiler arasından belirlenmesi gereken hilafet makamını aile tekelinde olan salt dünyevi bir makama dönüştürmüştür.
Peygamber Efendimiz(S.A.V) vefat ettikten sonra sahabeler İslam devletinin başsız kalmaması endişesiyle -henüz Peygamber'in mübarek naaşı defnedilmeden- bu konuda çözüm arayışı içerisine girmişlerdi. Ensar'dan sahabeler Beni Saide çardağında toplanarak hilafetin kendilerinin hakkı olduğunu savunuyorlardı. Bunun üzerine Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer öncülüğünde Muhacir sahabeden bir grup Ensar'ın bulunduğu yere giderek Ensar'dan birinin İslam devletinin başına geçmesinin toplum psikolojisi açısından doğru olmadığını ifade etmişlerdi. Hz. Ebubekir yaptığı konuşmada "Ey Ensar! Araplar Kureyş dışında kimseyi baş olarak kabul etmez" diyerek orada bulunan Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde B. Cerrah'tan birini seçmelerini önermişti. Bunun üzerine Ensar'dan Hubab B. Münzir "Bizden bir emir sizden bir emir!" diyerek öne atılmış ve kendi görüşünün en doğru görüş olduğunu savunmuştu. Hubab'ın sözleri üzerine ortam karışmış sesler yükselmişti. Bunu gören Hz. Ömer –ihtilafın büyümesinin önüne geçmek için- Hz. Ebubekir'e "Elini uzat" diyerek ona biat etmiş bunun üzerine Muhacir sahabeler sonra da Ensar sahabeler Hz. Ebubekir'e biat etmişlerdi.(el-Bidaye Ve`n-Nihaye İbn-i Kesir)
Bu arada Hz. Ali, Hz. Abbas gibi Peygamberin (S.A.V) Ehl-i Beyt'inden bazı sahabeler Peygamber'in(S.A.V) cenaze teçhiz işleriyle meşgul oldukları için ilk biate katılamamışlardı. Ancak sonradan bütün Müslümanların önünde gerçekleşen ikinci biatte onlar da Hz. Ebubekir'e biat etmişlerdir. (Sahih Müslim)
Bu rivayetlerde gördüğümüz gibi Halife, Müslümanların kendi dönemlerinin şartlarına göre uygun ve liyakatli kişiyi seçmeleri şekliyle belirlenir. Peygamber Efendimiz'in(S.A.V) kendisinden sonraki halifeyi belirlemeyip bunu Müslümanlara bırakması bu meselenin Müslümanların şurasına bırakılmış siyasi bir mesele olduğunu göstermektedir.
Hz. Ebubekir'in seçilmesi bu minvalde gerçekleşmiş ancak bu seçim Ensar arasında gerçekleşen ihtilafın Müslümanlar arasında yayılması endişesiyle -Hz. Ali ve bazı sahabelerle istişare edilmeden- hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir. Hz. Ebubekir bu konuda "Hilafeti kabul etmeseydim fitne olmasından ve bu fitneyle insanların dinden çıkmasından korktum"(el-Bidaye) diyerek bu durumu ifade etmiştir. Ayrıca Hz. Ebubekir'in Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde B. Cerrah'ı aday göstermesi seçilme gibi bir amacının olmadığının bu konuda sahabenin makam sevdasıyla hareket etmediklerinin açık bir göstergesidir.
Hz. Ali'nin biat konusunda bir süre geciktiği bilinmektedir. Bu gecikmeyle ilgili farklı yorumlar bulunmakla beraber Şiiler bu gecikmeyi Hz. Ali'nin hilafete hakkı olduğu düşüncesinden kaynaklandığını öne sürmüş Peygamber Efendimiz(S.A.V)'in Hz. Ali'ye hilafet yetkisi verdiğini ve Gadir-i Hum'da bunu sahabelere ilan ettiğini iddia etmişlerdir. Ancak böyle bir iddia doğru olsaydı Peygambere bağlılıkları ile bilinen ve bu uğurda canını malını feda eden sahabelerin -bu bağlılıklarından hiçbir eser kalmadan- halife seçimi konusunda Hz. Ali'nin hilafet hakkını görmemezlikten gelerek anlaşmazlığa düşmeleri mümkün olmayacaktı. Ayrıca cesaretiyle bilinen Hz. Ali'nin –takiyye yaparak- bu görevi yerine getirme konusunda geri durup bunu sahabelere ifade etmekten çekindiğini düşünmek Hz. Ali'nin kişiliğiyle bağdaşmamaktadır.
Bununla beraber Hz. Ali kendisinin hilafet makamına daha layık olduğu düşüncesiyle Hz. Ebubekir'i seçmekten geri durmuş olabilir. Ancak sonuç itibariyle Müslümanların genel olarak halife seçtiği Hz. Ebubekir'in hilafetine karşı çıkmaması, kendisinin de Hz. Ebubekir'e biat etmiş olması Hz. Ebubekir'in ve Raşit halifelerin hilafetini tartışma konusu olmaktan çıkarmıştır. Zira İslam hukukunda halifenin Müslümanların büyük çoğunluğu tarafından seçilmesi yeterlidir.
Sonuç olarak Hz. Ebubekir ve sonraki Raşit halifeler -siyasi bir mesele olarak- Müslümanlar arasında belirlenmiş ve bu durum sahabe arasında kalıcı bir anlaşmazlığa yol açmamıştır. Ancak sonradan hilafet Şiiler tarafından akidevi bir meseleye dönüştürülüp imamet olarak değerlendirilerek bunu kabul etmeyenler suçlu ve zalim sayılmış diğer taraftan Emevi devleti ile başlayan saltanat ise hilafeti şurayla belirlenen bir kurum olmaktan çıkarıp aile tekelinde olan bir kuruma çevirerek hilafetin yanlış uygulanmasına yol açmıştır. Ne yazık ki bu iki yanlış yaklaşım, hilafet meselesinin günümüze kadar devam eden ve Müslümanların bölünmesine yol açan bir ihtilaf nedeni olmasına sebep olmuştur.