Hz. Ömer bu sözü söyleyerek toplum psikolojisinde var olan önemli bir hakikate işaret etmektedir. Toplum eskiden beri sürekli güçlüye ve yöneticiye meyletmiş ve onlara benzemiştir. Yönetici hangi yolu seçtiyse toplum da o yolu seçmiş, yönetici neyi sevmişse toplumda onu sevmiştir.
İbni Kesir, meşhur tarih kitabı el-Bidaye ve en-nihaye`de kouyla ilgili şunları anlatır: “Emevi sultanlarından Velid, binaları ve yapıtları çok severdi, bundan dolayı onun zamanında insanlar karşılaştıklarında birbirlerine genel olarak sordukları soru: “Kaç bina yaptın?” şeklindeydi; Adil Halife Ömer b. Abdulaziz döneminde ise insanlar arasında yaygın soru: “Günlük ne kadar kuran okuyorsun?” “Zikir virdin ne kadar?” şekilndeydi. İşte böyle, insanlar yöneticilerinden etkilenir, yönetici zalim ise insanlar arasında zulüm yaygınlaşır, yönetici içki içerse insanlar arasında içki yaygınlaşır ve böylece…”
İslam toplumunda topluma yön veren iki grup vardır; biri Alimler diğeri ise Yöneticilerdir(Siyasetçiler). Ancak Hz.Ömer`in sözünde de ifade edildiği gibi bazen Alimlerin ilim, vaaz ve nasihatleriyle etkili olamadıkları konularda yöneticiler(siyasetçiler) daha etkili olabilmektedirler. Bundan dolayı islam toplumu için Siyaset kavramı; ilim, ibadet, ahlak kavramları gibi islam toplumu için olmazsa olmaz kavramlardandır.
Siyaseti olmayan bir islam toplumu kendini yönetemez, ayakta kalamaz ve islam düşmanlarının tahakkümü altına girmekten kendini kurtaramaz. Siyasetten kastım; Müslümanların bir güç haline gelip kendi kendilerini yönetecekleri bağımsız bir yönetime sahip olmaları ve bunu gerçekleştirmek için siyasi düşünce ve öngörüye sahip olmalarıdır. Peygamber Efendimiz(S.A.V) Mekke`de islam toplumunu oluşturan ilim, ibadet ve ahlak kavramlarını hayata geçirdikten sonra bu toplumu ayakta tutabilmek ve bütün dünyaya etki etmek için bu toplumdan bir devlet oluşturarak Medine İslam devletini kurmuştur.
Siyaseti ve devleti olmayan bir islam toplumunun ilmi, ibadeti ve ahlakı mükemmel de olsa ayakta kalması mümkün değildir. Zira Müslümanlar sadece takvalarıyla değil çaba ve gayretleriyle siyasi bir güç oluşturabilirler. Allah teala “İnsana ancak çalıştığı vardır” diye buyurarak bu dünyada güç sahibi olmak için sünnetullah olan sistemini belirtmiştir, bu sisteme uymadan başarılı olmak mümkün değildir. Peygamber Efendimiz(S.A.V) bile peygamberliğine güvenerek siyasi anlamda çaba ve gayret göstermekten geri durmamıştır.
Günümüz Müslüman toplumlarında ilim, ibadet ve ahlakı oluşturmak için mücadele edenler ne yazık ki siyaseti unutmakta veya gereği gibi uygulayamamakta, sadece ilim, ibadet ve ahlakla hedefe ulaşacaklarını zannetmektedirler fakat siyasetsizlikten dolayı bu bağlamdaki kazanımlarını kaybetmekte veya kaybetmeye hazır hale getirmektedirler. Yakın zamanda yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz süreçler bu gibi örneklerle doludur. İslam toplumunu oluşturma çabasında olanların mutlaka ilim, ibadet, ahlak kavramlarıyla beraber siyaset kavramına da yer verip teori ve pratiğiyle siyasetten anlayan bir grup oluşturmaları gerekmektedir. Yoksa gönlüne hitap edebildiğimiz toplumların aklına başkaları hitab eder, namazda imamlık yaptığımız topluma gündelik hayatta başkaları öncülük yapar.