Günümüzde İslam'ın güncel şartlara uygun hale getirilmesi adına birçok yanlış düşünce ortaya konmaktadır. Ancak bu düşünceler net ilkelere ve sağlam temellere dayandırılmayıp kişisel bazı yorumlardan öteye geçmemekte ve bu düşünceler sabit olmayıp keyfi olarak zamana ve kişiye göre rahatlıkla değişebilmektedir.
Peki, İslam adına öne sürülen bir düşüncenin doğru olup olmadığına nasıl karar verebiliriz. Şöyle ki; evvela bir düşüncenin doğru olmasının ölçüsü tutarlı ve net ilkelere dayandırılmasıdır. Bu minvalde İslam Âlimleri İslam'ı doğru anlama hususunda bir usûl, yani metot ve kurallar manzumesi ortaya koymuşlardır. Bu usulün temelde üç esası vardır; Kur'ân ve Sahih Sünnet'e dayandırmak, Arapça diline uygunluk ve İslâm'ın temel ilke ve maksatlarına ters düşmemek. Dolaysıyla bir düşüncenin doğru kabul edilebilmesinin ölçüsü bu esaslara uymasıdır. Bu esaslardan birine uymayan bir düşüncenin kabul edilmesi mümkün değildir. Evvela; İslam'a dayandırılan bir düşüncenin mutlaka Kur'ân veya Sahih Sünnet'e dayandırılması gerekir. Zira İslâm'ın temel kaynağı Kur'ân ve Sahih Sünnettir. Bu da ya bire bir Kur'an ve Sünnet`te geçen ifadelere veya bunlardan yorum ile elde edilmiş anlamlara ya da Kur'an ve Sünnet doğrultusunda ortaya konmuş delillere dayandırmak suretiyle olabilir. İkinci olarak; Kur'ân ve Sünnet`in dili Arapça olduğu için Kur'an ve Sahih Sünnet`e dayandırılan düşüncenin Arapça dili ve edebiyatına uygunluk göstermesidir. Örneğin "Hırsızın elini kesin" ayetindeki أيديهما ifadesini güç diye yorumlamak Arapça diline uymamaktadır. Zira أيديهما kelimesinin anlamı ellerdir güç anlamına gelen ifade sonunda ya harfi olmayan أيد kelimesidir. Dolaysıyla böyle bir yorumun kabul edilmesi dil açısından doğru değildir. Üçüncü olarak; bir düşüncenin doğru kabul edilmesinin bir diğer ölçüsü bunun İslâm'ın temel maksat ve amaçlarını ifade eden temel ilkelere uymasıdır. Bu bağlamda Kur'ân ayetlerinin ve hadislerin hangi bağlamda olduğu ve hangi sebebe dayalı indiği veya söylendiğini bilmek önem taşımaktadır. Ayet ve hadisleri bu bağlamdan uzak değerlendirip yorumlamak aynı şekilde yanlış sonuçlar doğuracaktır. Örneğin; "Namazı terk eden kâfir olur" hadisini sadece Arapça dili üzerinden değerlendirip birçok ayet ve hadiste yer alan İslâm'ın günah işleyenlerin kâfir olmayacağına dair ilkesini göz ardı ederek namaz kılmayan kişinin kâfir olduğunu söylemek, İslam'ın temel ilkelerine uymadığı için doğru bir yorum olarak kabul edilemez.
Sonuç olarak günümüzde İslam adına ortaya atılan düşünceleri bu üç esas üzerinden okumalıyız. Bu bağlamda en büyük görev günümüz Âlimlerine ve ilim ehlinden oluşan ilmi kurumlara düşmektedir. Zira bir düşüncenin bu kriterlere uyup uymadığını belirleyecek ve karar verecek Âlimler ve ilim ehlidir. Âlimler ve ilim ehli bu konuda insanları aydınlatmalı ve yanlış düşüncelere karşı onları korumalıdırlar. İlim ehli bu görevi hakkıyla ifa etmedikleri takdirde insanlar ilim iddiasında bulunan cahilleri âlim olarak görüp onların yolundan gidecek ve doğru İslam anlayışından uzaklaşacaklardır.