SİYASET GEMİSİ
MESELE AKM`NİN İSMİ OLABİLİR Mİ?
Mimarlar Odası, “AKM`ye ‘ihanet` ediliyor, yargıya gideceğiz” demiş.
Haberi olmayanlar için söyleyeyim: AKM bir yapının ismi, şahsın değil. Proje çalışmalarına 1930`da başlanmış, 1946`da temeli atılmış; ama ancak 1969`da faaliyete sokulmuş, içinde konser, tiyatro ve sinema salonları bulunan ve açılımı Atatürk Kültür Merkezi olan devasa; ama kaba saba bir bina…
Temeli atıldıktan 23 yıl sonra faaliyete girmiş AKM; ama hemen bir sene sonra çıkan yangında zarar görmüş ve tadilatı tam 8 sene sürmüş. 2008`den beri kullanılmıyor. Bu yüzden hükümet de farklı bir proje ile çıkıp AKM`nin yıkılacağından ve yeni projeye göre yapılacağından söz ediyor, bu durum da Mimarlar Odasını fena halde öfkelendiriyor.
Neymiş efendim, “AKM cumhuriyetin sembollerinden”miş!
Nasıl sembol oluyorsa…
Temeli cumhuriyetin ilanından 23 yıl, faaliyete geçmesi ise tam 46 yıl sonra olan bir sembol…
“Her şey tamam da Mimarlar Odası neden AKM`nin yeniden yapılmasına “ihanet” diyor, bunu anlamak zor” mu diyorsunuz?
Aslında küçük bir ayrıntı meseleyi izah etmeye yetiyor.
Bu merkez 1969`da hizmete açıldığında ismi AKM yani Atatürk Kültür Merkezi değil, İKM yani İstanbul Kültür Merkezi imiş.
1970`te tesadüf bu ya, Arthur Miller`in “Cadı Kazanı” tiyatrosu oynanırken yangın çıkmış ve tadilatın sürdüğü 8 sene boyunca kullanım dışı kalmış.
8 sene sonra açıldığında ismi İKM değil artık AKM imiş.
Meseleyi çaktınız değil mi?
Mimarlar Odası adındaki gönlü Atatürkçü kaygılardan dolayı her daim güz hüznü yaşayan kurum, yeni yapılacak olan kültür merkezinin adının yeniden İKM (İstanbul Kültür Merkezi) olarak değiştirilmesinden ya da yeni yapının RTEK (Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi) olarak adlandırılmasından korkuyor.
Sanırım mesele anlaşılmıştır.
***
Biraz spordan söz edeyim istiyorum.
“Sporun Siyaset Gemisi ile ne alakası var?” demeyin, biraz sabredin, izah etmeye çalışacağım.
Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman, takımının Osmanlıspor karşısında aldığı beraberlikten sonra şöyle bir açıklama yaptı: "Ciddi bir başarısızlık var. Bunun bir faturası var. Kendi adıma bunun gereğini yapacağım. Fenerbahçeliler rahat olsun."
Tabii bu açıklamayı duyan hemen herkes “istifa”dan söz etmeye başladı.
Bir iki gün ulaşılamadı Kocaman`a. Bu arada yeni teknik direktör adayları bile konuşulmaya başlandı.
Sonra…
Sonrası, “fatura” ve “işin gereği” ortaya çıktı: Zaten oynamayan birkaç oyuncu “kadro dışı bırakıldı” haberi düştü medyaya.
Sonra bunun da doğru olmadığı ortaya çıktı.
Peki, şaşırdık mı? Bence hayır.
Bu memlekette bu işler böyle yürüyor.
CHP seçim kaybeder, Kılıçdaroğlu “Gereğini yapacaklarını” söyler, ardından yönetimde ufak bir revizyona gidileceği söylenir, sonra da her şey unutulur ve hiçbir şey olmamış gibi yola devam edilir.
***
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Strazburg`da Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ile görüşmüş.
Kemal Bey çok memnun. Avrupa Parlamentosu yöneticileri ona umduğundan daha fazla ilgi göstermişler. O da bunun etkisiyle olmalı okkalı laflar etmeye çalışmış.
“Jagland ile verimli bir görüşme yaptık” demiş Kılıçdaroğlu. "Strazburg`un, Avrupa Konseyi`nin demokrasi için, demokrasi kültürü için ne kadar önemli bir yer, bir kent olduğunu biliyoruz. Türkiye de Avrupa Konseyi`nin kurucuları arasında, dolayısıyla burada kendi evimizde, kendi sorunlarımızı rahatlıkla tartışabileceğimiz bir mecra olarak görüyoruz."
Tabii herkes gibi biz de bu “Kendi evimiz” ifadesine takıldık.
Bir insan gittiği yerde hangi durumlarda kendini “evinde gibi” hisseder.
“Mesele demokratik değerler” diyorsanız, “Geçin efendim” derim size.
Kılıçdaroğlu, burada demokrasi olduğuna inanmıyor ki, Avrupa demokrasisinden dolayı Strazburg`da “kendimi evimde hissediyorum” desin.
Öyleyse bir insan hangi durumlarda kendini evinde hisseder?
-Evindeki yaşam tarzı ve konforu gittiği yerde bulduğunda,
-Evinde adam yerine konmayıp gittiği yerde normalden fazla değer verildiğinde,
-Karşıdakilere jest yapmak istendiğinde,
-Nerede olduğunu unuttuğunda…
Kemal Beyin pozisyonunu siz belirleyin.