Fatih Altaylı (Habertürk):

“Hatırlamayanlar için ben hatırlatayım. Yugoslavya`daki iç savaş sırasında yüzlerce Müslüman erkek, Sırp milisler tarafından alınıp infaz edilmişlerdi.

Ve bu infaz Hollandalı Barış Gücü askerlerinin gözü önünde gerçekleştirilmişti.

İnfaz edilenlerin yakınları o gün bugündür “adalet” arıyorlardı ve bu nedenle Hollanda aleyhine, Hollanda mahkemelerinde davalar açmışlardı.

O günlerde Türkiye`de herkes ama özellikle İslamcı kesim büyük bir tepki göstermiş, olay günlerce manşetlerden inmemişti.

Önceki gün işte bu dava sonuçlandı.

Hollanda Yüksek Mahkemesi, Hollanda`yı bu katliamdan “kısmen sorumlu” tuttu.

Kurbanların ailelerine talep ettikleri tazminatın yüzde 30`unun ödenmesine hükmetti.

Yüzde 30 meselesi ayrı bir rezalet ama sonuç olarak Hollanda`nın “suçunu” üstendiği kesinleşti. Hem de kendi yargısı tarafından.

İşte benim İslamcı basında da, hükümete yakın medyada da arayıp göremediğim haber buydu.

Bu kararı umursamamışlardı bile.”

Yani ne demek istiyor Fatih Altaylı, anlayan var mı?

Mesele insanlıksa etrafına bakmadan insanca davranmalı, öyle değil mi?

İslamcı basında yoktu da diğerlerinde var mıydı, diye sorsam Fatih Altaylı`nın verecek nasıl bir cevabı olur?

Ama F. Altaylı`nın niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.

Öyle olsa Doğruhaber Gazetemizin bu konuyu 28 Haziran`da “Katliamın ortağıyız” şeklinde manşete çektiğini görürdü.

Melih Altınok (Sabah):

“Genel başkanının "kendiliğinden gelişti" dediği yürüyüşünün onuncu gününde kitap çıkartarak "arkadaş ne ara yazdınız ne ara bastınız" dedirten CHP'li Barış Yarkadaş dün de Twitter'da döktürüyordu.

Kılıçdaroğlu'nun molada ayran içerken çektirdiği bir fotoğrafı paylaşan yaratıcı vekil, altına da şu notu düşmüştü:

"Kılıçdaroğlu Atatürk'ün ayran içtiği köyde ayranını içti!"

Evet... Bu komedinin üzerine bir şey söylemeye gerek yok.

Zaten tanıdığım pek çok CHP'li seçmen de acı acı gülümsüyor... Emperyalizme karşı savaşan Atatürk'ün adının emperyalistlerin canı gönülden desteklediği bir eyleme alet edilmesine.

Ne var ki Fetullahçıların açık destek verdiği, hatta Kılıçdaroğlu'nun yanında yürüdükleri bu eylemde araçsallaştırılan sadece Atatürk değil.

Geçen de HDP'li Ahmet Türk sürüldü piyasaya. Hedef belli, Kürt sokağında da eyleme destek bulmak, daha fazla adam toplamak.

Türk de Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşüne Kandıra'dan katılacakmış!

İyi de Ahmet Bey geçtiğimiz günlerde sağlık gerekçesiyle tutuklu bulunduğu cezaevinden tahliye edilmedi mi?”

Melih Altınok, sanırım farkında olmadan çok önemli konuların üzerinde durmuş.

"Kılıçdaroğlu Atatürk'ün ayran içtiği köyde ayranını içti!" ifadesi için “komedi” deyip basitleştiriyor; ama hayır!

İlk kez Atatürkçülük`ten, laiklikten söz etmeden “Adalet” için yürüyen CHP algısı, bu ifadeyle büyük bir darbe almıştır.

Yarın birileri çıkıp “Sanki Samsun`dan Anadolu`ya yürüyen Atatürk vardı önümüzde” diyebilir öyle değil mi? Hatta “Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler” diyerek başka şeylere teşebbüs etmek isteyenler de çıkabilir ve en sonunda da “Mesele adalet değil, sen hala anlamadın mı?” diyerek nokta koyabilirler.

Baksanıza “hasta olduğu için” cezaevinden salıverilen Ahmet Türk de “Gayri nizami görev seferberlik kanunu” gereğince alanlara inmeye karar vermiş.

Bana göre şu anda tek sorun “Ankara`nı taşına bak” yerine hangi marşın seçileceğinin belirlenmemiş olmasıdır.

Elif Çakır (Karar):

“CHP lideri Kemal  Kılıçdaroğlu adalet yürüyüşünün on altıncı gününde. Şimdiye  kadar  bir taşkınlık yapmadılar. Israrla toplumun bütün kesimleri için ‘adalet` istediklerini söylüyorlar.  Adalet Yürüyüşü`nün demokratik bir çerçevede kalması için azami gayret sarf ettikleri ortada.

İlk defa ülke adına güzel bir şey yapmaya çalışıyorlar.

Belki de tek parti dönemindeki günahlarının ağırlaştırdığı yüklerini böyle silkeleyecekler ve omuzlarından atabilecekler.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu elinde tuttuğu ‘adalet için` pankartıyla kendi tabanını da dönüştürüyor olabilir. Bu yürüyüş belki de CHP`nin geçmişiyle yüzleşmesine vesile olabilir.”

Az önce Melih Altınok yazısı için yazdığım şeylerin aynısı Elif Çakır için de yazıyorum.

Sadece Elif Hanıma ekstradan şu küçük hatırlatmada bulunayım.

Malumunuz şu anda başörtüsü her alanda serbest ve bu herhangi bir probleme sebebiyet vermiyor.

Ama bundan birkaç sene önce –ki yaşınız bunu hatırlamaya uygundur- başörtüsünün sadece üniversitelerde serbest bırakılması için bir kanun tasarısı hazırlanmış ve tasarı mecliste MHP`nin desteğiyle geçmişti. Şu anda “Adalet” istediğini iddia eden Kemalist CHP, yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve Anayasa Mahkemesi de “iptal” kararı vermişti.

Başörtüsü serbestliği çok basit bir “adalet ve eğitimde fırsat eşitliği” örneği idi; ama sadece üniversiteler için bile “adalet”e karşı çıkan bir partinin hangi özür dilemesi ya da özeleştirisi sizi onun samimiyetine inandırıyor.

Resul Tosun (Star):

“Mesela  Körfez  Krizi`nin  önemli  aktörlerinden  biri olan Birleşik Arap Emirlikleri`nde  bu istek   modernlik talebi olarak  tezahür etmektedir.

Modernlikten  maksat  sahih İslami düşünceyi kenara  itmektir.

İhvan nefretiyle  darbeye destek veren Ezher  uleması  şimdilerde  Sisi`nin  modern  İslam  tezine karşı direnmektedir!

Çünkü baskıcı yönetimlerin  sahih İslami düşünce ile ayakta durmaları  mümkün değildir.

Sahih İslami düşünce diktaya ve zulme asla boyun eğmez.

Körfez Krizi`nin hedeflerinden  biri de  bu sahih İslami düşünceyi mahkum ederek baskıcı yönetimlerin devamını sağlamaktır.”

Resul Tosun önemli bir düşünsel savrulmadan ve bunun siyasi etkilerinden söz ediyor.

Meselenin elbette ki, küresel emperyalist sistem ve o sistemin plan ve hileleriyle de sıkı bir bağlantısı vardır; ama bunu konuşurken İslam dünyasındaki sekülerleşmenin boyutlarından ve bunun köklere ve geleneğe bakışı nasıl değiştirdiğinden söz etmezsek tablo eksik kalır.

Küreselciliğin doğurduğu neo modernite, zihni batının değer yargılarıyla kirlenmiş yeni nesillerden bir kısmını gevşek ahiret inancından dolayı hedonizmin çirkefine savurdu. Bu durum çirkef rantiyesinin hoşuna gittiği için engelleme potansiyeline sahip kurum ve yapıların tasfiyesi yoluna gittiler.

Yeni bir diriliş için önce reddedebilmeyi yeniden öğrenmek gerekecek.

Ve bu konuda maalesef sadece Ezher sıkıntılı değil…

Esfender Korkmaz (Yeniçağ):

“Aslında ''Türk -İslam Sentezi'' de, Türklüğü törpüleyip ümmetçiliği ikame etmek için getirilmiş bir tuzaktır. Zira kuran milletleri ayırmadan ümmet demektedir. Türk Milliyetçiliğinin İslam tekeline sokulmasıdır. Ayrıca ''İslamı itikadlarda eski Türk dini inanç siteminin esasları arasında şaşılacak ölçüde mutabakat mevcut bulunmaktadır'' deniliyor. Din konusu benim uzmanlık alanım değil… Ancak göründüğü kadarıyla bütün dinler ve birçok inanışta tanrı tektir. Ancak Türklerin eski Gök Tengri anlayışında insanlar tarafsız ve adil olmalı şeklinde ulvi bir anlayış vardır. Bunun için Türkler, yıldırım ve şimşek gibi olaylarda, acaba doğaya zarar mı verdik, suları mı kirlettik, yoksulları incittik mi? gibi gerekçeler arardı. İslam`da bu tarafsızlık anlayışı mevcut değildir.”

İşte hemen her kavmiyetçiliğin varabileceği yerlerden biridir Esfender Korkmaz`ın yeri.

Kesif bir cehalet, “Atalar dini”ni yüceltme, ümmete düşmanlık…

Yeryüzünün en ilkel ideolojisi olan kavmiyetçilik, emeğe, çabaya, düşünmeye dayanmamasına rağmen aşağılayıcı ve kirli bir dile sahiptir. Oysa kimse kendi kavmini seçme özgürlüğüne sahip değildir. Biyolojik farklılığı üstünlük vesilesi saymak “hayvani” bir güdüdür ve orman kanunu olarak adlandırılır.

Nagehan Alçı (Habertürk):

“Türkiye için, Suriye`de bir PKK devleti kurulması elbette tehdittir, kabul edilemez ve bunu engellemek için Ankara elinden geleni yapacaktır ve yapıyor.

Barzani meselesi ise bence ayrı ele alınmalı. Türkiye, Irak`ın toprak bütünlüğünden yana, şu aşamada Barzani`nin devletleşmesini desteklemiyor ve böyle bir devlet kurulursa memnun olmaz ama öte yandan Barzani müttefikimiz ve dostumuz.

Irak Kürdistan`ı hem ekonomik hem de kültürel olarak Türkiye`nin bir parçası sayılır. Şayet Barzani devletleşmeye giderse ve bütün dünya bu devleti tanırsa Türkiye de tanıyacaktır.”

Hükümetin suskun kalarak dile getirmediği şeyleri Nagehan Alçı dile getirmiş.

Türkiye Hükümeti, MHP ile olan ittifakından dolayı Barzani`nin bağımsızlık yönündeki açıklamalarına tepki gösteriyor, yoksa özellikle Irak gerçeğinde üniter yapının artık korunamayacağını biliyor.

Süreç işliyor; ama devreye arada bir başka aktörler giriyor.

Suudi öncülüğündeki Körfez siyasetinin ABD ile işbirliğine girerek Irak Kürdistanı`na yanaşması Türkiye`yi boşa düşürebilir.

Burada asıl rol Barzani`ye düşüyor. Ve Barzani son dönemlerde çok istikrarlı ve ilkeli bir siyaset yürütüyor.

Yarın ola, hayrola…