Ertuğrul Özkök: “Evet rüzgârı mı esiyor, hayır mı henüz pek anlamış değilim.”

Aslında Ertuğrul Özkök bazen öyle haller yaşamaktadır ki, rüzgarın estiğinden bile emin değildir. Ya da mevcut durumda rüzgârdan habersiz davranıp gizli gizli fırtına duasına çıkmanın daha güvenli bir şey olduğunu düşünüyor. İnsanın yaşı yetmişin üstüne çıktığında biraz muhafazakârlaştığı gibi biraz da sağlamcı oluyor işte.

İbrahim Karagül: “AB defteri bu ülke için ebediyyen kapanmıştır.”

Her zaman söylerim, böyle keskin hüküm cümleleri adamı pişman ettirir. Türkiye, 16 Nisan sonrası değişen küresel denge hesaplarından dolayı yeni bir davetle yine AB kapılarını aşındırmaya başlarsa Karagül bu “ebediyyen” sözcüğüne nasıl bir anlam verecek acaba?

Engin Ardıç: “Bir merkezi hükümeti, bir ordusu ve bir anayasası bile olmayan, üyelerinin işler sarpa sarınca yavaş yavaş terkettiği (İngiltere) bu çakma birlikte ne işimiz var? Sıkıyı görünce, ilk ciddi krizde faşizme yönelen, "eski hastalıklarına" dönen zorlama bir topluluk bize ne hayır getirir?”

Ardıç, olmayan şeyleri söylüyor sadece. Oysa bir para birimi, ortak sınırı, ortak parlamentosu, ortak mahkemesi olan bir birlik aynı zamanda. Ha, desen ki, Adalet anlayışı “kendine Müslüman” şeklinde işliyor, ona diyeceğim bir şey yok. Bir de şu var. Engin Ardıç “bize ne hayır getirir?” diye soruyor. Zaten baştan beri niyeti hayır değil şer getirmekti. Sadece bu son günlerde 16 Nisan için “hayır” getirmeye çalışıyorlar haklarını yemeyelim.

Mehmet Ocaktan: “Hollanda`daki utanç verici yasakçı anlayışa en sert tepkiyi vermeliyiz, veriyoruz da zaten, bu en tabii hakkımız. Ancak unutmayalım ki Avrupa`da da bu ırkçı dalgadan endişe duyan liberal, sol ve muhafazakâr kesimler var. Dolayısıyla ipleri tümden koparmak değil, özellikle bu kesimlerle ilişkileri zenginleştirmek gerekiyor.”

Mehmet Ocaktan, öyle görünüyor ki, “liberal, sol ve muhafazakarların” dostluğunda “Karar” kılmış. Ama sanırım bu kararda bir problem var. Hollanda`da problemi çıkaran parti “Liberal” bir parti. Almanya`da iktidardaki Merkel “muhafazakar”, koalisyon ortağı olan parti “sol” düşüncede. Yani demek istiyoruz ki, krizin ta göbeğinde “liberal, sol ve muhafazakar” siyasetçiler var.

Bekir Coşkun: “Manav konuşuyor… Köylü konuşuyor… Çoban konuşuyor… Ev kadınları meydanlara çıktılar “Cumhuriyetimizi vermeyiz” diye ağlaşarak çırpınıyorlar…”

Doğrusu anlamadım. Birileri cumhuriyeti almaya mı çalışıyor da “Cumhuriyetimizi vermeyiz” diye ağlaşanlar var? İyi de eğer bahsettiğin “Cumhuriyet” Gazetesi değil de Türkiye “Cumhuriyeti” ise ortada hem bir acayiplik, hem de bir yaman çelişki var! Manav, köylü, çoban…  Bunların cumhuriyetinin elden gitmesinden sana ne? Sen bu tabakaya “bidon kafalı” diyen kişi değil misin?

Taha Akyol: “Maalesef baştan beri konjonktürel heyecanlar ağır basıyor, içerik yeterince konuşulmuyor. Halbuki bir anayasal düzenlemenin sağlıklı olması için: Hazırlık ve referandum sürecinin “olabildiğince geniş, açık ve kapsayıcı olması, muhalefet dahil sivil toplumun ve kamuoyunun katılımının gerçekleşmesi lazımdır.”

Taha Akyol`u dışardan biri okursa Anayasa değişikliğinin içeriğinden kimsenin haberdar olmadığını, tartışılmadığını, muhalefetin görüşlerini açıklayamadığını sanacak. Oysa muhalefet Avrupalarda bile kolaylıkla “Hayır” lehine toplantılar düzenleyebiliyor. Ama Taha Akyol sorunu anlamadığı için “derin sosyolojik bilgisini” konuşturarak malumatfuruşluk yapmaya çalışıyor. Muhalefetin başı bile değişiklikte nelerin olduğunu bilmiyorsa ve ısrarla meseleyi “cumhuriyetin elden gitmesi” noktasına çekiyorsa yapacak bir şey yok! Sen de herkes gibi oyunun rengini belli et, rahatla!