Fehmi Koru, Türkiye`nin içinde bulunduğu durumu son derece kötümser bir bakışla anlatmış.
Türkiye`nin, bugün itibariyle, önünde iki yol bulunduğunu söyleyen Koru, şu tabloyu çizmiş:
“İlki AK Parti`nin 2002 değerleri istikametinde, günün şartlarına uygun bir yenilenmeye de kendisini tâbi tutarak, büyük bir hamle başlatmasıdır.
“Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük” genel başlığı altına girebilecek değerler skalası, ülkeyi kaderi gibi görülen OHAL`den kurtarmış, cezaevlerini yazarlar ve gazeteciler için uğrak yeri olmaktan çıkarmıştı…
Kimsenin kimliğinden feragat etmesi gerekmeyen, açık görüş ve tartışma mekânı olmuştu ülkemiz.
Çoktan kapılarını yüzümüze kapatmış Avrupa Birliği (AB), uzakta tutmak ile içine almak arasındaki maliyet hesabını yapmış ve “Gelin, sizi üye yapacağız” demek zorunda kalmıştı.”
İkinci yolun ne olduğundan söz etmeyelim, siz tahmin edersiniz artık.
Asıl soru şu:
Eski Ak partililerin, liberallerin, Siyonist lobinin ısrarla vurgu yaptığı bu “2002 ayarları” gerçekten de kurtuluş yolu mu?
O yıllarda Fehmi Koru neredeyse “gayri resmi hükümet sözcüsü” pozisyonundaydı.
Hasan Cemal ve Cengiz Çandar, Erdoğan`ın gezilerine katılıyordu.
Tamam, demokratikleşme paketleri birbirini takip ediyordu; ama sadece bunlar yoktu.
Mesela Körfez savaşında Amerika`ya destek için meclise gelen tezkereye ne diyeceğiz?
2009`lara kadar süren askeri vesayeti nereye koyacağız?
FETÖ örgütlenmesini ve bulduğu münbit ortamı nasıl değerlendireceğiz?
2002 ayarları derken Fehmi Koru`nun tam olarak ne istediğini anlayabildiniz mi?
***
KISA KISA
Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım, “Evet” kampanyasına destek veren eski futbolcu Rıdvan ile ilgili konuşurken ilginç şeyler söyledi:
“Bizim üst kimliğimiz Fenerbahçe`dir. Bu çatıda her mezhepten, her düşünceden insan olabilir.”
Yeni bir üst kimlik problemimiz oldu, mübarek olsun.
Nasıl ki, “Türk üst kimliği” diğer milletlerde itiraza neden oluyorsa, Fenerbahçe`ye de itiraz edenler çıkacaktır.
Bir de Aziz Yıldırım`da hafıza problemi olmalı ki, daha önce söylediklerini unutuyor.
İki sözünü hatırlatayım:
“Fenerbahçe laikliğin son kalesidir.”
“Fenerbahçe, Atatürk`ün ve Cumhuriyetin takımıdır.”
Evet, Aziz Bey!
Bu nasıl “üst kimlik oluyor”, öğrenelim?
***
Kemal Kılıçdaroğlu, Suriyeli mülteciler konusunda defalarca Erdoğan`ı eleştirdi. Hatta iktidara geldiklerinde mültecileri ülkelerine geri göndereceğini bile söyledi.
Garip karşılamadık tabii. Beyefendiyi kimin “Genel başkanlığa” getirdiği konusunda isimler sayılırken, elbette onların rezerv ve kabullerini göz önünde bulundurarak değerlendirmeler yapmalıydı.
Trump, başkan seçildi ve Avrupa`ya göre daha keskin bir mülteci karşıtı dil kullanmaya başladı. Trump, Amerika`ya mülteci almayacağını söyledi.
Kılıçdaroğlu, Trump`u eleştirdi.
Tabii birçok kişi benim gibi şaşırdı ve itiraz etti: “Hem mülteci kabul eden Erdoğan`ı, hem de “mülteci almayacağım” diyen Trump`u eleştiriyorsun, böyle çelişki olur mu?”
Biraz anlayışlı olmak gerekmiyor mu?
En büyük hayali iktidar olmak olan ve “Cumhurbaşkanlığı sistemi” ile bu hayalinden de vazgeçmek zorunda kalması muhtemel bir “muhalefet partisi” liderinden söz ediyoruz.
Adam kendisiyle barışık ve muhalif kimliği öyle içselleştirmiş ki, her şeye muhalefet ediyor.
Bunu anlayamıyorsak sorun bizde.
***
Reina saldırganının ikinci hedefi Cumhuriyet Gazetesi imiş.
Ne bu ya!
Cumhuriyet Gazetesi “Terör türbesi” mi ki, her eylem yapan bir de oraya uğruyor?
Hatırlarsanız Danıştay saldırısının Cumhuriyet`e yapılan saldırıyla bağlantısı bulunmuştu o dönemde.
MİT tırlarına operasyon çeken FETÖ de elindeki belgeleri Cumhuriyet ile paylaşmıştı.
Şimdi de Reina saldırganı…
Can Dündar`ın bir okul müsameresi seviyesinin üstüne çıkamayan suikast tezgâhı…
Daha gerilere gidersek kim bilir neler çıkar ortaya!
Mesela Uğur Mumcu suikastı ve Aziz Nesin`in Salman Rüşdi üzerinden provokasyon çabaları…
Haksız mıyım?