Aysel Tuğluk, Çankaya`da yapılan “Terör zirvesi”ne kendilerinin de (HDP) davet edilmesi gerektiğini belirtip sitemde bulunmuş.

Şaşırdınız tabii, “HDP terör zirvesinde ne yapar?” diye.

Bu arada “Terör zirvesi” de PKK`nin kollarından biri olan TAK`ın üstlendiği İstanbul`daki bombalı saldırı sonrası toplanmıştı.

HDP`nin 6-8 Ekimde yaşanan terör eylemlerinin sanıklarına avukatlar tutup onları sahiplendikleri iddiasında bulunuyorsanız, önyargılısınız demektir.

HDP ile PKK arasında da zaten hiçbir bağ olmadığını eşbaşkanlardan Figen Yüksekdağ`ın ‘Sırtlarını dayadıklarını söyledikleri` yerlerden dolayı biliyoruz.

Tüm bunlara bakıp da hemen kızmayın kardeşim! Aysel de yanılmış olabilir.

Çok fazla odaklandığı için Ankara`yı Brüksel ile toplantıyı da ‘PKK`ye meşruiyet verilmesi için yapılan etkinliklerden biriyle karıştırmış olabilir.

Normaldir…

KILIÇDAROĞLU`NU ANLAMA KILAVUZU

Çankaya`daki “Terör zirvesi”nde bir araya gelen Devlet Bahçeli ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında ilginç bir diyalog gerçekleşmiş.

MHP Genel Başkanı, “HDP ile aranızdaki yakınlaşma dikkat çekici. HDP-CHP iç içe algısı var” şeklinde bir eleştiri yöneltmiş Kılıçdaroğlu`na.

Kemal Kılıçdaroğlu da Bahçeli`ye, “CHP ve HDP iki ayrı partidir. Ama biz milletvekillerinin tutuklu yargılanmasına karşıyız” şeklinde karşılık vermiş.

Kemal Beyin siyasi hayatımıza önemli şeyler kazandırdığını bilen biri olarak bir kez daha derin bir şok yaşamaktayım.

Tabii bu hayret ve hayranlık şoku…

Şu cümleye ve arasındaki insicama bakar mısınız?

Benzer bir-iki cümle de ben kurayım diyorum.

Mesela…

“CHP Atatürk`ün partisidir. Ama biz spor yapmayı severiz.”

Aradaki bağı kuramadınız mı? Yani siz Atatürk`ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda kabiliyetlisini severim” şeklindeki sözünü bilmiyor musunuz?

Alın size bir cümle daha!

“Darbe kötü bir şeydir. Ama anayasa kurucu unsur tarafından yapılabilir.”

Yine anlamadıysanız size diyeceğim bir şey yok!

Siz en iyisi bir “Kılıçdaroğlu`nu anlama kılavuzu” okuyun.

BİR ÖNERİNİZ VAR MI?

İnsanlar bazen adamına göre konuşma konusunda öyle pişkindirler ki, şaşırmamak elde değil.

Bakın size basından bir örnek…

“Başbakan Binali Yıldırım, İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Başbakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre iki lider arasında gerçekleşen görüşmede Halep`teki son gelişmeler ele alındı.

Yıldırım`ın, Cihangiri`ye Halep`ten tahliye sürecinin sorunsuz bir şekilde ilerlemesi için İran`ın da gerekli girişimleri yapacağından emin olunduğunu, bu konuda İran`la işbirliği yapmaya hazır bulunulduğunu bildirdiği kaydedildi.”

Evet!

Ne dediniz, duyamadım efendim!

Binali Bey için “Mecusi ajanı” ve “işbirlikçi” mi dediniz?

“Demedik” diyorsunuz ve kızıyorsunuz.

Kızmayın efendim, adam kendisi “işbirliğine hazırım” diyor.

Yeter ki, bir çözüm olsun ve Halep`te o zalim kuşatma altındaki mazlumlar selametle başka yere gitsinler.

“Kuşatmanın bir tarafında İran var” diyorsunuz ve haklısınız. Peki, sizin oradaki savaşçı ve sivillerin ölüme terk edilmesinden başka bir öneriniz var mı?

Amerika ve Avrupa ile problemleri olan Türkiye`nin Rusya, İran ve Esad ile savaşı göze alamayacağı gerçeği orta yerde…

Öyleyse ne diyorsunuz?

İki tarafın birbirini imha etmesinden başka Suriye iç savaşının bitirilmesine dair bir çözüm öneriniz var mı?

Savaşa gidip ölümü de göze almıyorsunuz bu arada.

Dua da pasiflerin işi size göre.

Ne diyelim şimdi?

Allah`ım sen yardım et mazlumlara!