Seçim öncesi yoğun bir şekilde Kılıçdaroğlu güzellemesi yapan muhalif medyanın Erdoğan’ın seçilmesinden sonra keskin bir dönüşle “Seçim Kılıçdaroğlu yüzünden kaybedildi” noktasına gelmelerini ibretle izliyoruz.

Bu konuda şöyle bir kanaate sahibiz.

Bu dezenformasyon ve kirli algı uzmanları, kendileri çalıp oynadılar. Kendi kitleleri ile birlikte oluşturdukları sahneye inanmaları sonucunda her zamanki gibi hayal kırıklığına uğradılar. Gazetecilikleri araştırma ve alanı okuma değil, maç öncesi holiganlığı ve “maç sonu yorumculuğu”ndan başka bir şey değildir.

İki Fatih’ten iki alıntı yapıyorum:

Fatih Portakal:

“Basiretsiz ve korkak bir liderden bahsediyoruz. Benim gözümde artık Kemal Kılıçdaroğlu böyledir. Yani öyle atıp tutan demokrasi işte sevgi, aşk dili şudur budur; bunların hepsinin yalan olduğunu görüyoruz. İyi oluyor aslında, böyle tanımamız da iyi oluyor insanları. Bu şekilde mi yönetecektiniz o zaman insanları, yazık ya saf mıyım ben ya. Ya safım ya aptalım yani o zaman.”

Ama Fatih Portakal, seçimin her iki turunda da tüm imkânlarını kullanarak, her türlü dezenformasyona başvurarak Kılıçdaroğlu’na destek verdi.

Mesela bakın seçime 15 gün kala yapılan şu paylaşım, bir gazeteciye mi ait yoksa bir holigana mı?

Siz karar verin.

“Giresun bugün çok kalabalıktı. Kemal Kılıçdaroğlu yiğitleri Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş ile birlikte oradaydı.”

HDP ve PKK desteği ortadayken şunu paylaştı Portakal:

“Van! CHP tarihinin en kalabalık Van mitingini gerçekleştiriyor kanımca…”

Karadeniz gazı ile ilgili şunları bile yazabildi Portakal:

“Karadeniz’de bulunduğu söylenen doğal gaz meğer ithalmiş.”

Seçim bitmiş, ikinci tur sonucunda Erdoğan iki buçuk milyon oy farkıyla kazanmış, yani şampiyon belli olmuş.

Kılıçdaroğlu, genel başkanlık koltuğuna yapışmış, “yiğitleri” de klasik formlarına dönmüşler.

Fatih Portakal, bu durumda çıkıp “basiretsiz ve korkak bir lider” diyebiliyor Kılıçdaroğlu için. Kendisi için “ya safım ya aptalım” diyerek sıyrılmaya çalışıyor; ama aslında kurnazlık yapıyor, çünkü bu şekilde “aptal” yerine koyduğu takipçilerinden özür dilemesi gerekmiyor.

Maç öncesi yorum ve iddiaları için, holiganlığı için salağa yatıyor ve “maç sonu” ile analiz kasmaya çalışıyor.

Gelelim diğerine…

Fatih Altaylı da önceden söylediklerini hiç gündeme getirmeden yaptı değerlendirmesini:

"Kimse Kemal Bey’in heyecan veren, kitleleri etkileyen bir lider olduğunu söyleyemez. CHP’nin genel başkanı siyaseten en sert cümleleri söylerken bile heyecan vermiyor. Masayı yumruklarken dahi inandırıcı değil, içten biçimde doğal olarak yumruklamıyor. Muhtemelen hayatında masa dahil hiçbir yere yumruk atmamış, o kadar belli ki! Zaten kendisi de heyecanlanmıyor, kötü bir öfke taklidi yapıyor. Öfkesi bile gerçek değil.”

Seçimden önce yazdıklarına bakalım.

Mesela Erdoğan’ın kaybedeceğinden ve hatta Cumhurbaşkanlığı sisteminin değişeceğinden o kadar emindi ki yazısına şu başlığı atabiliyordu:

“Bir sonraki seçimin iki Başbakan adayı”

Hatta tüm iticiliği ve sıkıcılığa rağmen espri bile yapabilecek kadar rahattı:

“Geçen hafta bütün anketlerde Erdoğan önde diyen Sevgili Cüneyt Özdemir bile fikir değiştirmişse ve iktidar artık Fox TV’ye bile reklam vermeye başladı ise anketlere bakmaya gerek kalmamış olabilir,”

14 Mayıs günü daha sonuçlar belli olmadan…

“30 bin sandık sonuçlarına göre Bay Kemal önde”

“Benim söylediklerimi hem Ekrem İmamoğlu hem de Bekir Ağırdır ekranda teyit ediyor.”

“Büyük bir ihtimalle Kılıçdaroğlu seçimi önde bitirecek. Net olmayan %50’yi aşıp aşamayacağı.”

Bakın 2. Turdan 2 gün önce yazdığı yazıda ne diyor Kılıçdaroğlu için:

“Programı izledim (Babala TV’deki programı kastediyor)

Çok net söyleyeyim, Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm siyasi hayatındaki en iyi program performansıdır.

Sinirlenmeden, kimseye kızmadan, kimseyi suçlamadan, haksız ithamlar karşısında bile sürekli sakin kalarak, sorular samimi yanıtlar vererek, pek çok konuya umduğumdan daha hakim olduğunu göstererek oldukça iyi bir program çıkardı.

En sıkı Kılıçdaroğlu karşıtı olsanız, programı izleyince Kılıçdaroğlu taraftarı olmasanız bile bir siyasetçi olarak kendisine saygı duymaya başlamamanız mümkün değil.”

Ama işte maç bitti ve beklenmedik bir sonuçla yüzleşti Fatih Altaylı.

Önce birçok arkadaşı gibi hakemleri suçlamak, “aslında Kılıçdaroğlu kazandı” diye yazmak istedi; ama aradaki fark bu iddiaları çok anlamsız hale sokacaktı.

Maç sonu yorumculuğu daha kolaydı.

Şunları ve çok daha sert şeyler söyledi Kılıçdaroğlu için:

“Masayı adaylığınızı dayatmak için kurdunuz. Ya da sonra buna dönüştünüz, dönüştürüldünüz.

Çünkü biliyordunuz ki, o masa olmasa İYİ Partinin çıkarması muhtemel bir aday, ilk turda sizi geçip 2. Tura kalırdı.

İmamoğlu’nun veya Yavaş’ın veya Akşener’in de katılacağı bir yarışta 2. Tura bile kalamazdınız.”

İki Fatih’in dışında “dışarıda” olmasına rağmen meseleye müdahil bir Duran Kalkan var ki, söyledikleri çok şaşırtıcı!

 Duran kalkan seçimler öncesinde ne demiş hatırlayalım:

“Türkiye bir seçim sürecine girdi deniyor. Siyasi süreç hızlandı yoğunlaştı. Muhalefet vardı, 6'lı masa. Bir iç karışıklık yaşadı. Onlara çok değinmeyelim ama birliklerini güçlendirecekler inancındayız. Daha da büyütebilirler. Önleri açıktır ben her zaman bunu söyledim.

AK Parti, MHP faşizmini yıkmak için mücadele edeceğiz. Böyle bir faşizmi yıkma eğilimleri, tutumları, siyasetleri destekleyeceğiz. Buna göre desteğimiz bu yönlüdür. Tabii. Güç katacak her türlü siyasi tutuma, söze, pratiğe destek vereceğiz. Örgütlenerek destek vereceğiz.”

 Seçimden sonra ise “Kılıçdaroğlu gitmeli” kampanyasına katıldı Duran kalkan:

"Erdoğan’dan önce Kılıçdaroğlu gitmeli. Kılıçdaroğlu CHP’nin başında kaldıkça Erdoğan iktidardan düşürülemez"

"Kılıçdaroğlu, AKP’nin MHP ile birlikte Kemalizmi ortadan kaldırıp yerine Enverciliği geçirme çabalarının hiçbirisine karşı çıkmadı."

Aslında benzer sözler söyleyen, seçimden sonra çark edip Kılıçdaroğlu aleyhine ağır sözler sarf eden çok kişi var; ama biz meseleyi “iki Fatih ve bir Duran” üzerinden okuyalım istedik.

BAŞBAKAN OLSAYDIM

Davutoğlu, kabineyi beğenmiş…

Hakan Fidan'ın Dışişleri Bakanlığı'na, Yaşar Güler'in ise Milli Savunma Bakanlığı görevine getirilmesini memnuniyetle karşıladığını söyleyen Davutoğlu, "Başbakan olsaydım; ben de Hakan Fidan'ı da Yaşar Güler'i de bizzat Bakan yapardım. Yaşar Güler Paşa'nın ve Hakan Fidan'ın Bakan olmasını memnuniyetle karşıladım" ifadelerini kullanmış.

Halen “masadaki görev dağılımının” etkisinde diyebilirsiniz; ama biraz daha dikkatli okuyun derim.

Eğer 6+1 masası kazansaydı “başkan yardımcısı” olacaktı ve sanırım siz daha “masanın manyetik alanından” kurtulamamış diye düşündünüz.

Ama Davutoğlu “Başbakan olsaydım” diyor. Yani daha eskilere 7-8 yıl öncesine gidiyor ve oradan çıkmak istemiyor.

Ülkede sistem değişti, “Başbakanlık” uzun zamandır yok, Cumhurbaşkanlığı sisteminde ikinci kez seçimlere gidildi; ama Davutoğlu daldığı “derin” hayallerden çıkmaya niyetli değil.

BİR CHP KLASİĞİ

CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin ilginç bir yorum yaptı. Partisinde düzenlediği basın toplantısında konuşan Aslanoğlu, "Seçim sadece İzmir'de olsa Kılıçdaroğlu kazanırdı" dedi.

Aslanoğlu hiç hayıflanmasın bence.

Önümüzde belediye seçimleri var biliyorsunuz. Şunun şurasında 9 ay kadar bir şey kaldı.

Kılıçdaroğlu, sadece İzmir’de yapılacak olan “İzmir Büyükşehir belediye başkanlığı” için aday olabilir.

Büyük ihtimalle kazanır.

Siyasi hayatını en azından bir seçim kazanmış olarak bitirebilirse fena olmaz.

Yani Aslanoğlu çok mantıklı bir laf etmiş.