Milletvekili listeleri açıklandıktan sonra İYİ Partide “kötü işler” oluyor.

İstifalar, zehir zemberek açıklamalar, suçlamalar…

Bir ara Meral Akşener’in başdanışmanlığını da yapan Aytun Çıray, önce “İYİ Parti milletvekili adaylığımdan feragat ediyorum" dedi; ancak hemen ardından partisinin İzmir'deki aday belirleme sürecinde yaptığı temayül yoklamasının "uyduruk" olduğunu iddia etti. Çıray, "Sayın Akşener bunu bile bile meşru kabul etti... Bugün buna göz yumanın yarın yönetimde AKP'den farkı olmaz" dedi.

İYİ Partinin ağır toplarından Musavat Dervişoğlu sözleriyle Aytun Çıray’ı evire çevire dövdü:

“DYP’de siyaset yaptın DYP’li, ANAP’ta siyaset yaptın ANAP’lı, CHP’de siyaset yaptın CHP’li hiç olmadın. Vekillik koparabilmek için MHP ve AK Parti’de de bulunmak istedin ama beceremedin. İYİ Parti’de ise zaten en başından itibaren sadece problem oldun. Siyaset yaptığın partilerde şahsına kefil olacak 5’er kişi bul sonsuza kadar susacağım. Ne yaparsan yap, bu zamana kadar herhangi bir faydana şahit olmadığımızdan, vermeyi planladığın zarardan asla endişe duymayız. Ayrıca sen kimsin ki, İYİ Parti’ye zarar verebilesin? Merak etme 14 Mayıs akşamı, hem bu ceberrut iktidardan, hem de senin gibi bir musîbetten kurtulmanın bayramını yaşayacağız.”

Demek ki neymiş?

Aytun Çıray aslında hiçbir siyasi görüşü olmayan, sadece çıkarlarını düşünen, çıkarı zedelendiğinde de bulunduğu yere zarar veren biriymiş.

DYP, ANAP, CHP’de yaptığı siyasetten de vekillik koparma çabasından da haberdar olan İYİ Parti, ona kucağını açmış ve bu “musibeti” partide görevlendirmiş.

Aslında biri Musavat Dervişoğlu dosyasını da açsa ve İYİ parti içindeki “asıl musibetin” kim olduğunu ortaya koysa fena olmazdı.

Mesela “Susurluk araştırma komisyonunda” ifade veren Hadi Özcan’ın anlattıkları…

Musavat Dervişoğlu, Mehmet Eymür, İbrahim Şahin, Çatlı’nın öldürülmesi için getirilen silahlar…

Mesela Hadi Özcan, komisyonda şunları söylüyor:

“Musavat Dervişoğlu’yla bir gün şöyle bir karar aldık biz, Yeşili de öldüreceğiz, Abdullah Çatlı’yı da öldüreceğiz, Kürşat Yılmaz’ı da öldüreceğiz; Türkiye’yi temizleyeceğiz; olduk temizleyici, Türkiye’yi temizleyeceğiz falan diye bir şey söyledi bana. Bunları nasıl öldüreceğiz dedim, benim dikkatimi çeken şey o oldu zaten, onun için ben onu kullandım, o beni kullandı, nasıl öldüreceğiz bunları, nerede vuracağız dedim, telefonlarını dinleyeceğiz dedi.”

Hadi Özcan’ın açıklamalarından yola çıktığımızda Dervişoğlu’nun kendisini işlerin dışında gösterme konusunda çok kurnaz olduğu ortaya çıkıyor:

“Ama, bu arada Musavvat Dervişoğlu kurnazlık yaptı bana Kürşat’ı öldürtmek istedi; ben de onun o yoluna düştüm.”

“Musavvat Dervişoğlu senin iyi dostun değil miydi?” sorusuna şöyle cevap veriyor Hadi Özcan:

“Çok iyi dostum değil; tanımak başka, çok iyi dostluk başka, çok iyi dostlarım benle beraber hepsi darbe yediler, acılar gördüler; Musavvat Dervişoğlu hiçbir şey görmedi, dışarıda geziyor.”

Dedim ya “musibet kim” hiç belli değil.

Bu arada İsmail Saymaz’dan bir “Musavat Dervişoğlu dosyası” da açmasını beklesek yapar mı acaba?

Lazım olan belge ve bilgilere de kolaylıkla ulaşabilir. Mesela Kutlu Savaş’ın hazırladığı “Susurluk Raporu” iyi bir kaynak olabilir.

Biraz daha yardımcı olayım.

Durmuş Fikri Sağlar hem komisyon üyesidir hem de bu konularda “sağlam” bilgilere sahiptir, ondan da faydalanabilir.

Ama biliyorum İsmail o konulara girmez!

 

YALAN, İFTİRA, HEDEF GÖSTERME

Bir-iki eleştiri cümlesi kurdu diye Halk Tv’den kovulan İsmail Saymaz, tekrar asıl kimliğine, “tetikçi gazeteci” kimliğine dönüş yapmış.

HÜDA PAR’ın 4 adayını diline dolamış ve aklınca “milliyetçi seçmene” mesaj vermek istemiş; ama yazdıkları içerisinde isimler hariç neredeyse tüm bilgiler yalan ve yanlış.

Sosyal medyada yazdığı yazının tanıtımını şu cümlelerle yapmış:

“AK Parti’nin Hüda Par’lı adayı Faruk Dinç, Hizbullah’tan tutuklanıp yargılanmış.

Dinç’in aktivisti olduğu İhya-Der, Hizbullah’ın yasal ayağıydı.

Dinç evinde örgüt propagandası içeren CD çıktı.

Dinç, Hizbullah’ın öldürdüğü Konca Kuriş’in şehrinden aday…”

Her cümlede en az iki yanlış var; ama o konuya şimdilik girmeyelim.

Şöyle sorular soralım istiyorum:

Her hapse giren suçlu mu? Ya da suçlu olsa bile ömür boyu bununla mı anılmalı?

Mesela…

Haluk Levent, 3 milyon dolarlık karşılıksız çekten dolayı 9 ay 15 gün hapis yatmış.

Veli Saçılık, cezaevlerine yönelik operasyon yapıldığında “Terör örgütü” üyeliğinden cezaevindeydi.

HDP’li çok sayıda vekil PKK üyesi olmaktan dolayı tutuklandı ya da yurt dışına gitti.

Şimdi senin geçmişinden söz etmeyelim İsmail Saymaz!

Yaptığın yalan haberlerden, silmek zorunda kaldığın mesajlardan söz etmeyelim.

Sosyal medyadan “Haber Takip” isimli hesap “derli toplu” ve sanırım yeterli bir cevap verdi.

“HÜDA PAR'ı Hizbullah üzerinden yargılayacaksanız, o zaman dürüst olun, azıcık mert olun.

-CHP'yi tek parti uygulamaları üzerinden, KK'yı da Sağır İsmet üzerinden yargılamalısınız.

-28 Şubat sürecinin, Ergenekon'da yapılan darbe çığırtkanlıklarının hesabını sormalısınız.

-Toz konduramadığınız HDP'yi 40 bin insanımızın katili PKK ve Kandil'deki baronlar üzerinden yargılamalısınız.

-İYİ Partiyi 90'ların Jitem'i, Meral'i de dönemin faili meçhulleri üzerinden yargılamalısınız..

-Saadet'in Temel Amcasını "kendi yaftalamanız" olan "Madımak benzincisi" üzerinden, ki haksız bir yaftalamaydı, yargılamalısınız.

-Gelecek'in Davutoğlu'nu, yine kendinizin hep dillendirdiği "Suriye bataklığı", bunun sonucu olarak Suriye çıkmazı ve bugün şikayet ettiğiniz milyonlarca mülteci üzerinden yargılamalısınız.

Öyle sığ stratejilere sığınıp "Stratejik Derinlik"ten kaçamazsınız.

-Sizlere desteklerini sunan bilumum Sol fraksiyonların geçmişte işledikleri sayısız cinayet, yağma, bombalama, molotoflama vs hepsinin hesabını vermek zorundasınız. Ki ellerine imkan geçse aynı eylemlerden geri durmazlar.

-Sizinle kolkola olan ve uzantıları CHP başta olmak üzere diğer Sol partilerde bulunanların daha dün denecek bir vakitte İst. Adalet Sarayı'nı basarak bir savcıyı katletmelerinin hesabını vermek zorundasınız.

-250 insanın ölmesine binlerce insanın yaralanmasına yol açan 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla yüzleşmeniz icap ederken, katil FETO örgütünü ve kalkışmasını meşru görmekten vazgeçmelisiniz.

-Başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere başkanlarınızın danışman kılıklı uzman FETO'cu istihdamının hesabını vermeli, bu açmazlarınızla yüzleşmelisiniz.

-Dünyanın en tehlikeli en şantajcı örgütü FETO için mv listelerinde seçilebilecek konumda ayırdığınız hatırı sayılır kontenjanların hesabını mutlaka vermelisiniz.

-Sırtınızda bunca kambur varken, bunların üzerini örtüp kamuoyunun gözünden kaçırmak adına tüm stratejinizi HÜDA PAR üzerine kurmuş olmanız utanç verici bir manevradır.

Utanç verici bu manevralarla bu süreci sonuna kadar götüremezsiniz.”

Yüzü olana, şahsiyet sahibi olana bu sözler yeterli; ama “yüzsüzlüğün kitabını” yazanlara ne söylesen boş!

İhya Der konusunda ise sosyal medyada Cevat Niksarlı, meseleyi özetlemiş:

“Değerli dostlar bugün sözde gazeteci İsmail Saymaz'ın sözcüdeki köşesine taşıdığı İhya Der dosyasından bahsedeceğim...

İhya Der davası 27 Nisan 2009'da başladı. Bir gece yarısı derneği basan FETÖcü polisler dernekteki her şeye el koydular. El konulan yasal kitaplar dergiler ve etkinlik CD'leri polis merkezinde suç unsuruymuş gibi sergilendi. Alelacele hazırlanan dosyada 18 kişiye 150 yıl hapis cezası verildi. Dosyada suç olarak yazılanlar şunlardı.

1) Kutlu Doğum etkinliği düzenlemek

2) Yetimler için kermes düzenlemek

3) Gazzeliler için gıyabi cenaze namazı düzenlemek

4) Kerbela Tiyotrosu düzenlemek

5) Dergi bulundurmak (Halen yayında ve yasal olan İnzar Dergisi)

Vb.

İşte bu saydığım maddeler suç sayıldı ve aralarında engelli bir bayanın da olduğu 18 kişiye 150 yıl hapis cezası verildi.

Aradan yıllar geçti ve 15 Temmuzdan sonra söz konusu davada rol olan polis, hakim ve savcılar Fetö'den tutuklandı. Dava yeniden açıldı ve yeniden yargılama yapıldı. Dava sonucunda ceza alanlar beraat etti ve haksız yere cezaevinde kaldıkları yıllar için tazminat aldı.

Bugün Saymaz FETÖcü savcıların dava da yazdıklarını köşesine taşımış. Bu aslında ona akıl verenlerin kim olduğunu gösteriyor.

İşte olay bu.”

Tetikçi İsmail Saymaz’ın hedef göstermesi sonucu Faruk Dinç’in seçim bürosuna bomba atıldı.

Şimdi sorsan “Ama ben gazetecilik yapmıştım” diyecek.

Hadi ordan!

Sen ve senin gibi tetikçiler yüzünden gazeteciliğin şerefi iki paralık oldu.