Afet zamanlarında yalanlar kaos amaçlı olarak ortaya atılır ve kişi ve kurumların durumuna göre ya maddi ya da siyasi rant amacı ile bu işe organize olarak girişilir.
Bazen yalanlar ile yetinilmez ve iş “hedef gösterme”ye, “itibar suikasti”ne kadar götürülür.
Bunun için hiçbir ahlaki değer önemsenmez, çünkü bu işe organizeli olarak girişenler tüm değerlerini kimi maddi kazanımlar için satabilecek karakterde kimselerdir.
Nedim Şener “Deprem yalanları” diye 100 madde sıraladı. Onlardan bir kısmını buraya alayım:
- Deprem bölgesinde arama kurtarma çalışmaları yapılmıyor.
- Malatya’da Kızılay Bölge Kan Merkezi tamamen yıkıldı.
- Malatya Özel Güvenim Bakım Merkezi’ndeki engelli bireyler sokakta kalıyor.
- Sakarya’da 5.5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
- Adana Havalimanı ikinci bir karara kadar uçuşlara kapatıldı.
- AFAD, akşam 8.5 şiddetinde deprem beklendiğini açıkladı.
- Deprem sonrası Uşak’ta 100 liralık battaniye 250 lira oldu.
- Samsun’da bir saat içinde 6.3 şiddetinde deprem olacak.
- Afet bölgesinde arama kurtarmada TSK devreye girmedi.
- TÜBİTAK depremin meydana geldiği bölgeyle ilgili projeyi reddetti.
- Depremde hasar gören Mersin Şehir Hastanesi boşaltılıyor.
- Osmaniye’de deprem felaketi yaşanırken MHP Genel Başkanı Bahçeli partisinin yıldönümünü kutluyor.
- Deprem sonrası Atatürk Barajı’nda çatlaklar oluştu.
- Afet bölgesine giden iş makineleri engelleniyor.
- İsrail’den gelen yardım ekibi bekletiliyor.
- Hatay Havalimanı Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından onarılıyor.
- HDP’li Ağrı Patnos Belediyesi’nin deprem yardım aracına kaymakamlık tarafından el kondu.
- Hatay’da yıkılan binaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ödül verdiği Servet Altaş’ın firması Ser-Al İnşaat yaptı.
- Deprem bölgesinde millet cenazelerini toprağa veremiyor, savcılar mesai bitti diye işlem yapmıyor.
- Hatay T Tipi Kapalı Cezaevi’nde deprem sonrası yaşanan olaylarda kadın hükümlü ve tutuklulara tecavüz edildi.
- Kızılay’ın afet bölgesinde hiç çadırı yok, İlahiyat mezunu Kızılay Başkanı’nın afet/yardım tecrübesi yok.
- Deprem bölgesinde kullanılacak ekipman ve araçların gümrük vergisi kaldırılmadı.
Aklınıza hayalinize gelebilecek her türlü yalan dolaşıma sokuldu bu birkaç gün içerisinde ve inanın bana Nedim Şener’in sözünü ettiği “100 yalan”dan çok daha fazlası vardı.
Kimileri yalanla da yetinmedi ve yukarıda sözünü ettiğim gibi iftira atarak “itibar suikastine” başvurdu.
Mesela…
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın "Matematik dinimizce küllümin haramdır, Allah zaten her şeyi en başından ölçüp, tartıp, biçmiştir. Bunu hala deşmek kimseye hayır getirmez!" dediği ileri sürüldü.
Oysa Ali Erbaş şunları söylemişti:
"İslami ilimler-İslam dışı ilimler diye bir şey yok bizim dinimizde... Bunu da ifade etmiş olalım... Matematik de İslami bir ilimdir, sosyoloji de İslami bir ilimdir, psikoloji de İslami bir ilimdir, astronomi de İslami bir ilimdir, felsefe de İslami bir ilimdir, tıpkı tefsir, fıkıh, hadis ve kelam gibi... Hepsi İslami birer ilimdir..."
“Bu kadar da olur mu?” diye itiraz ediyorsunuz; ama oluyor.
Maalesef oluyor.
Her türlü teknolojik imkana ve maddi desteğe sahip bir “yalan endüstrisi” ile karşı karşıyayız.
Bir yalan ve iftira atılıyor ortaya ve “görevliler tarafından” büyük bir hızla her tarafa dağıtılıyor.
Siz farkına varıp doğrusunu ortaya koyuncaya kadar artık iş işten geçmiş ve yalan yapacağı tahribatı yapmıştır. Yalanın dağıtımı organizeli olduğu için “doğrunun” hiçbir zaman ulaşamayacağı yerlere kadar ulaşır, zihinleri kirletir, gözleri kör eder.
Sedef Kabaş’ın, bir eğitim programında söylediklerini bir kez daha hatırlayalım:
"Kitleleri etkilemek istiyorsanız, ortaya kocaman bir yalan atın. Ama çok büyük bir yalan olsun. İkinci kriter çok basit bir yalan olsun. Sonrasında da bu basit ve çok büyük yalanı sürekli tekrar et. Ve ardından kitlelerin o yalanı gerçekmiş gibi nasıl kucakladığını otur seyret."
KARA PROPAGANDA
Gazetecilik, “ideolojik körlük” denen hastalığa hizmet etmiyorsa haberde “5N1K” ilkesine, tahlilde adaleti esas alarak doğru olan bilgiyi yeri ve zamanını da gözeterek iletmeye özen gösterir.
Haber, bilgi ile zenginleşir ve faydalı bir hale gelir.
Ama gazeteci “haber verme” ve “haberdar etme”nin dışına çıkıp manipüle etme, dezenformasyon ile zihinleri kirletme yoluna giriyorsa artık farklı bir ismi kullanmalıdır.
Bu ülkede yıllarca gazeteci kılıklı kişiler insanların değer yargılarına hakaret etmek için haber çarpıtma, haber üretme, doğruları gizleme gibi yollara başvurdular.
Mesela “Hocanın keçisinin çalınması” haberi “Hoca keçi çaldı” şeklinde yer buldu gazetelerde.
Depremin ilk günlerinde ırkçılığı aleni bir nefret ile yapan bir siyasetçi fotoğraf ile hedef gösterip “Bir Suriyelinin canlı yayında itfaiye erinin cep telefonunu çaldığını” iddia etmişti.
Sonra şahsın Suriyeli olmadığı, ayrıca bir hırsızlık olayının da yaşanmadığı ortaya çıkmış, siyasetçi mesajını silmişti.
Ama bir gazete alçaklıkta tüm sınırları aşarak “Hırsız Suriyeli değil hafızmış” başlığını atabiliyordu.
Benzer bir alçaklık, Diyanetin fetva hattının bir soruya verdiği cevap sonrasında yaşandı.
Fetvada şöyle deniyordu:
“Dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukuki birtakım sonuçlar doğuran bir evlatlık müessesi kabul edilmiş değildir. Buna göre, evlat edinenle evlatlık arasındaki bu ilişki sebebiyle bir evlenme engeli doğmadığı gibi, evlatlığın kendi öz anne babasının yerine, evlat edinenlerin nesebine kaydedilmesi de caiz değildir. Ayrıca evlatlık olarak büyütülen çocukla, evlat edinenler arasında birbirlerine mirasçı olma hakkı da söz konusu değildir.
Ancak evlat edinenler hayatta iken diledikleri kadar malı evlatlık olarak büyüttükleri çocuğa hibe edebilecekleri gibi, mallarının üçte birini vasiyet yoluyla da ona bırakabilirler. Bu itibarla, mahremiyet ile ilgili dini kayıt ve şartlara riayet etmek kaydıyla çocuğu olmayan ailelerin kimsesiz çocukları büyütmek üzere yanlarına almalarında bir sakınca görülmemektedir. Ancak bu davranış, evlat edinme olarak algılanmamalı ve aralarında mirasçılık cereyan etmemelidir.”
Daha ilk cümlede “İslam’da evlatlık diye bir şeyin olmadığı” vurgulanmasına rağmen alçakça bir propaganda, gazeteciler, kendine sanatçı diyen müptezeller ve bir kısım siyasetçiler tarafından dolaşıma sokuldu. Güya “Diyanet evlatlık ile evlenilebilir” demiş.
Kafası cinsellikten başka bir şeye çalışmayan yaratıklar, konuyu depremde sahipsiz kalan çocuklar üzerinden tam bir kara propagandaya çevirdiler.
Ne diyelim…
Siyasi çıkar hesapları için yalana sığınan, yalanla iş gören, yalanı iftiraya dönüştüren kim varsa hepsine lanet olsun!
ZİHİNSEL YETERLİLİK TESTİ
ABD Eski Başkanı Donald Trump, ülkede başkanlık seçimlerine aday olan herkesin, zihinsel yeterlilik testine girmesi gerektiğini söyledi.
Trump, "Seçkin bir başkan olmak, muazzam bir zihinsel keskinlik ve fiziksel dayanıklılık gerektirir. Bu niteliklere sahip değilseniz muhtemelen başarılı olamayacaksınız" ifadesini kullandı.
Trump, bu sözleri bir kez daha aday olmayı düşünen 81 yaşındaki Biden’i hedef alarak söylüyor; ama kendisi de 76 yaşında.
Diyelim ki, böyle bir teste karar verildi, peki, bu testi kim yapacak?
Test sonuçlarının Amerika’daki sihirli kelimeler olan “ulusal güvenlik” ile uyumlu olup olmadığı konusu “devlet sırrı” kapsamına girdiği için ancak 50 yıl sonra açıklanacak.
Ve en ilginç olan şey ise “liberal demokrasilerde” halkın seçimi gibi bir kutsal varken “zihinsel yeterlilik testi” ile halkın iradesi ipotek altına alınmış olmayacak mı?
Sanırım Amerikan kamuoyu bu konuyu fazla önemsemiyor, çünkü bu talebin taraflı tarafsız halk kesimleri tarafından “zihinsel yeterlilik” problemi olan biri tarafından ortaya atıldığı düşünülüyor.
Aslında siyasilerin böyle bir test yerine “yalan çetelesi” raporu gibi bir düzenleme ile karşılaşmaları ve kontrol altına alınmaları daha mantıklı.
Nasıl ki trafikte ceza puanı uygulaması ile kimi sürücüler bir süreliğine trafikten men edilebiliyorsa siyasiler de yalan çıkan iddialarının sayısına göre göre 2 yıl, 5 yıl, 10 yıl ve ömür boyu men gibi cezalarla karşılaşmalıdırlar.
Temiz siyaset talepleri için buradan başlasak fena olmaz.