İngiltere’de Kraliçe’nin cenaze töreni beklenenden de şatafatlı oldu.

Milyarlarca sterlin harcandığı söylendi, birkaç istisna hariç neredeyse dünyanın her yerindeki liderlere davetiye gönderildi.

Herhalde cenazede uygulanacak protokol de ülke yöneticilerine gönderilmiş olmalı ki, bazı ülkeler daha alt düzeyde katılım gösterdiler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendisi katılmadı, yerine Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nu gönderdi.

Aytun Çıray çok utanmış ki şu sözleri sarf etmiş:

“Türkiye Cumhurbaşkanının bu cenazeye şu veya bu nedenle katılmayarak, ülkesini temsil etmekten kaçınması, bütün dünya ülkeleri Londra'da temsil edilirken, New York'ta tek başına parkta dolaşması tek kelimeyle garabettir ve dış ilişkilerimizde endişe vericidir.”

Peki, kim bu Aytun Çıray derseniz “milletvekili imiş” derim.

Başka?

“İYİ Parti Genel başkan başdanışmanı” diye bir görevi de varmış.

Arada ideolojik bir fark görmediği için mi, daha parlak imkanlar teklif edildiği için mi bilemiyoruz; ama CHP’den İYİ Partiye geçtiğinden haberimiz var.

Milliyetçiliği idare eder; ama Kemalistliğinden şüphe yok!

Ama “İngiliz muhipliğini” nereye koyacağımızı bilemedik.

Bir de şu var: Ya Aytun Çıray yakın tarihi bilmiyor ya da bilmezden gelerek konuşuyor.

Mesela…

Falih Rıfkı Atay anlatıyor:

“İnönü, İtalya’ya resmi bir ziyaret yapacağı vakit, Atatürk:

 “Sen Türkiye’nin Başvekilisin. Mussolini de resmen İtalya’nın Başvekilidir. Arada hiçbir fark tanımayacaksınız.” demişti.

Yoldaydık. İlk verilen programda Mussolini istasyona gelmiyordu. İnönü Roma’da yerleşince karşılıklı ziyaretler yapılacaktı.

Türk Heyeti eğer program değişmezse yarı yoldan memlekete dönüleceğini İtalyan protokolcülerine haber verdi. Trende bir telaştır gitti. Roma’ya vardığımız zaman İtalyan Başvekili Mussolini, sırtında jaketayı ve başında silindir şapkasıyla Türkiye Başvekilini bekliyordu.”

Hatta Hüseyin Üzmez, olayı detaylandırıyordu yazdığı bir kitabında.

Musollini, İnönü’yü uzun bir salonda karşılamış. Salonun sonunda bekleyerek İnönü’nün ayağına kadar gitmesini beklemiş; ama İnönü bu protokol oyununa gelmemiş ve o da salonun diğer ucunda beklemiş. Musollini çaresizce ona doğru yürüyünce İnönü de yürümeye başlamış. Böylece ortada buluşmuşlar ve Türkiye’nin itibarı korunmuş.

Aslında yine de bir sorun varmış ama onu tarihe bırakmışız.

Öyle ya tokalaşma esnasında kim elini önce uzattı, kimin eli diğerine göre daha önde belli olmadığı için “itibar” konusu tam belli de olmayabilir.

Şimdi yine meselenin başına gelelim.

Cenaze için İngiltere’ye giden ülke liderleri, Biden hariç, otobüslerle tören alanına getirilmiş. Hatta liderlerin biletleri kontrol edilmiş.

Şimdi Erdoğan gitmiş olsaydı ve o otobüse binmiş olsaydı, Kemalistler “Türkiye’nin itibarı yerlerde sürünüyor” diye ciyaklamazlar mıydı?

Hatta, içinde Atatürk’ün leblebileri havaya atarak ağzıyla yakaladığını yazdığı kitabı Kemalizmin sahici müridlerine 2500 TL’ye satan Yılmaz Özdil’den “Otobüs” başlıklı bir yazı da bekleyebilirdik.

Sinan Meydan, “Atatürk dönemi devlet itibarı ve otobüslerin vizyonsuzluğu” isminde bir kitap da yazabilirdi.

Recep İvedik örnek tiplemesiyle Kemalistlerin gönlünde taht kuran Şahan Gökbakar, ‘Otobüslerin içindeki ayak kokularından ve eksozlarıyla dünyayı kirletmelerinden’ söz edebilirdi.

Ama işte Erdoğan, cenazeye değil de BM toplantısı için New York’a gitti ve arada bulduğu bir fırsatta parkta tur attı.

Acaba, diyorum, Aytun Çıray’ı asıl rahatsız eden şey Erdoğan’ın otobüse binmemesi ve böylece Kemalistlerin diline düşmemesi miydi?

BİZANS OYUNLARI

Eskiden beri Türkiye siyasetinde kullanılan şöyle bir söz vardır: “CHP’de Bizans oyunları eksik olmaz.”

Bu yüzden de CHP’de bu oyunlara rağmen uzun süre siyaset yapanlar başarılı kişilerdir.

Evet, siyasete giren neticede yönetmeye, yani iktidara taliptir ve genelde başarı bu mecradaki yükselişle ölçülür; ama CHP’de iktidara gelmesen de partide kalmaya devam edebiliyorsan başarılısın.

Aykut Erdoğdu ve eşi Tuba Torun’ın medyaya düşen ses kayıtları CHP’de kariyer basamaklarını tırmanmak için ne kadar “nezih usullerin” kullanıldığını göstermesi açısından ibretlikti.

İşte 10 seçim kaybetmesine rağmen halen partinin başında kalabiliyorsa bu gerçekten de Kılıçdaroğlu’nun başarısıdır.

Sanırım Kılıçdaroğlu’nun son dönemdeki en önemli başarısı farklı siyasi kulvarda yer alan kişi ve kurumları bir masa etrafında buluşturabilmiş olmasıdır.

Buluşma oldu olmasına da son zamanlardaki açıklama ve imalardan yola çıkarak “Bizans oyunlarının” masaya da sirayet ettiğini söyleyebiliriz.

Her parti adaylık meselesinde “masa karar verir” resmi açıklamasında bulunurken, parti içerisinde yetkili ya da yetkisiz kişilere aday ismi de zikrettiriyorlar.

İsimler borsa değerleri gibi her an değişebiliyor.

Bir de HDP’nin arada bir dozajı yükselen salvoları var.

Bazen tüm muhalefete “faşist” diyerek en azından bir kısmının kendileri lehinde açıklama yapmasını isterlerken, bazen de isim zikrederek kimin olamayacağını belirtiyorlar.

HDP İstanbul İl Başkanı Ferhat Encü, Ekrem İmamoğlu'nun olası adaylığına değindi.

Encü, İmamoğlu'nun muhalefetin ortak adayı olması halinde HDP seçmeni açısından kabul görmeyeceğini söyledi: "Kendisini solcu gibi gösteriyor ama sağdan kopmuyor"

Ferhat Encü, "İmamoğlu gibi kendisini solcu olarak gösteren ama sağdan kopmayan, hangi siyasi görüşe sahip olduğu bile belli olmayan, bir yandan Deniz Gezmiş'i anan, diğer yandan Alpaslan Türkeş'i anan bir siyasi figür bizler açısından kabul görmez" ifadelerini kullandı.

HDP Eski Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir, “Kimse Mansur Yavaş'ı parlatmasın. Ne ona ne de Akşener'e HDP'lilerin vereceği oy yok!” ifadelerini kullanmıştı.

Ekrem İmamoğlu, taca değil de auta çıktığını tahmin etmiş olmalı ki, liderine yağ yapmaya “benim adayım sensin” demeye başladı:

“Sizin önderliğinizde çok büyük bir mücadele yürüyor şu anda. Altılı masa ve oradan doğacak olan yeni iktidar günleri. Yaşadıklarımı ve bugün hissettiklerimi iletirken aslında gençler de başıyla beni onaylıyordur. Onların kalbindeki duyguyu anlatmaya gayret ediyorum. Siz bugün ana muhalefet liderisiniz, yarın bu ülkenin başındasınız. Bugün bu ülkenin başında olan insan yarın bu ülkenin muhalefeti olacak.”

Ekrem İmamoğlu’nun HDP’nin “aday olamaz” tepkisi bir yana İstanbul için de umutsuz olduğu ve Kılıçdaroğlu sonrası CHP’nin başına geçmek istediği konuşuluyor.

Yani yine bir “Bizans oyunu” ile karşı karşıya olabiliriz.

İYİ Parti cephesinde ise Gürsel Tekin’in açıklamaları sonrası soğuk havalar esmeye devam ediyor.

Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği ve HDP’ye yakınlığı bir yana seçilmesi durumunda Cumhurbaşkanlığı makamını kısa sürede bırakmaması ve o güçten faydalanması, Akşener’in “Başbakanlık hayali” için bir yıkım olabilir. O yüzden de hırsından çekindiği İmamoğlu yerine Yavaş tercihine yönelmesi şaşırtmamalıdır.

Nitekim geçenlerde Meral Akşener'in yanına giden bir vatandaşın, "Mansur Yavaş'ı aday gösterin" dediği; Akşener'in ise "Bizim gönlümüzden geçen de odur" yanıtını verdiği öne sürüldü.

Bir dahaki masa toplantısında bunlar konuşulacak mı yoksa “Bizans oyunları” devam mı edecek, yakında göreceğiz.