Millet ittifakı cephesinde Cumhurbaşkanlığına kimin aday olacağı, kimlerin destek verdiği, kimlerin karşı çıktığı daha tam olarak netleşmemiş durumda.

Sel felaketi sırasında yaşanan “3. Tatil faciası” ile birlikte Ekrem İmamoğlu, artık konuşulmayacak gibi. Her ne kadar bir süre önce “kendimi taca atmıyorum” demişse de seçim sathı mailine girdiğimiz bu günlerde yaptığı faullü hareketlerden dolayı “kırmızı kart alıp” oyun dışı kalmış görüntüsü veriyor.

Kılıçdaroğlu ise “istemem yan cebime koy” havalarıyla “adayı masa belirleyecek” diyor; ama yakın çevresine de kendi ismini arada bir zikrettirerek nabız yoklamaya çalışıyor.

Bazıları çok ısrar etse de Mansur Yavaş renk vermemeye çalışıyor. Renk vermemesi de büyük umut bağlanan HDP oylarında sıkıntıya neden oluyor.

HDP Diyarbakır eski Milletvekili Ziya Pir, sosyal medya hesabından paylaşım yaparak "Kimse Mansur Yavaş'ı parlatmasın. Ne ona ne de Akşener'e HDP'lilerin vereceği oy yok" dedi.

İYİ Parti Genel İdare Kurulu Üyesi Mehmet Aslan, AK Partiyi hedefine koyarak Pir'e yanıt verdi.

Twitter hesabından paylaşım yapan Aslan, "Gerçek faşist olmanız ve Türk düşmanlığınız şöyle dursun. AK Parti’nin gizli ortağı olduğunuzu her köşeye sıkıştığında gösteriyorsunuz! Mecbursunuz. Ama nafile, büyük Türk Milleti kirli ortaklarınızla beraber size haddinizi bildirecek" ifadelerini kullandı.

HDP’nin buna benzer açıklamalarının kimin önünü açma amaçlı olduğuna gelmeden önce İYİ partili Mehmet Aslan’ın cevabına mercek tutalım diyorum.

“Gerçek faşist olmanız ve Türk düşmanlığınız…”

Sanırım “Bize de faşist diyorlar; ama aslında gerçek faşist sizsiniz” demek istiyor ki, bu pek tutarlı bir çıkarım değil.

Biliyorsunuz, Faşizm, ideolojik olarak İtalya ve Almanya merkezli bir akım ve özünde “ırk üstünlüğü”ne dayanır. Faşizmde ırk kadar tarih ve lider de kutsallaştırılır.

HDP ise ideolojik olarak her ne kadar “Bilimsel sosyalizm” safsatalarını öne sürse de Komünizme yakındır. Komünistler ile faşistler ise -son yirmi yılı saymazsak- hemen hemen dünyanın her yerinde düşmandırlar.

Gelelim İYİ Partinin faşizme olan yakınlığına…

Bazılarının kanaatine göre eski ve yeni faşizmin tüm özelliklerini üzerinde toplayan Ümit Özdağ’ın İYİ Parti’den ayrıldığını belirtelim önce.

Sonra da faşizmin Türkiye şubesi gibi çalışan Nihal Atsız’dan biraz söz edelim.

Nihal Atsız, daha 2 yaşında olan oğluna yazdığı vasiyette şunları söylüyor:

“Yağmur Oğlum!

Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol.

Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.

Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır.

Japonlar, Afganlar ve Amerikalılar yarın ki düşmanlarımızdır.

Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerdeki düşmanlarımızdır.

Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.”

Şimdi siz kalkıp da “Tamam Nihal Atsız tam bir faşist de meselenin İYİ Parti ile ilgisi yok!” diyeceksiniz ve ben de biraz bekleyin diyeceğim.

"Türk milliyetçiliği fikrinin kıymetli temsilcilerinden, hislerimizin tercümanı Hüseyin #NihalAtsız'ı vefatının yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum."

Evet, oğlunun şahitliğiyle ‘Müslüman olarak tanımlanamayacak’ olan Hüseyin Nihal Atsız için bu mesajı atan kişi Meral Akşener’dir.

Yine de Mehmet Aslan “biz gerçek faşist değiliz” diyorsa kendi bileceği şey; ama veriler de ortada…

Ama HDP için “Gerçek faşist” demesi hiç mantıklı ve tutarlı değil.

Eş genel başkanlarının ikisi de Arap olan, yönetim kadrolarında çok sayıda Türk bulunan bir partinin ideolojik anlamda faşistlikle itham edilmesi son derece tutarsızdır.

Faşizmin “Kutsal lider” fikrini benimsediklerini söyleseniz hak veririm, baskıcılık ve şiddeti yüceltme anlamında faşist olduklarını söyleseniz yine hak veririm; ama ırkçılık, üstün ırk gibi faşizmin temel tezleri üzerinden HDP’ye taş atamazsınız.

İsterseniz size Nihal Atsız’ın “faşizm güzellemesini” buraya alayım:

“Faşizm, komünizmin taşkın ve gayri ahlaki hareketlerinin aksülamelidir. Milliyeti inkar eden, milletleri yıkmak için geleneğe ve mukaddesata düşmanlık güden komünizme karşı milli varlıklarını korumak isteyen milletlerin başvurdukları devadır. Hürriyetin, anarşinin, komünizmin doğurduğu düzensizliklere ve kargaşalıklara karşı başvurulan disiplin yoludur. Avrupa’da faşizm yalnız üç ülkede, komünizm tehlikesi içine düşmüş olan İtalya, Almanya ve İspanya`da doğmuştur. Demek ki faşizm içtimai bir panzehirdir.”

Ama size bir şey söyleyeyim mi? Bu Türkçülük fikriyatı çok da dengeli değil.

Birbirinden ayrıldıklarında nasıl suçlamalarda bulunduklarını Ümit Özdağ ve eski arkadaşlarının ithamlarından anlayabilirsiniz bu denge meselesini…

Hatta size bir alıntıyla eski bir örnek de vereyim bu arada…

1940’lı yıllarda Türkçülüğün iki önemli öncüsü vardı. Nihal Atsız ve Reha Oğuz Türkkan…

Uzun süre beraber hareket eden bu iki ideoloğun sonra arası açıldı.

Mesele ideolojinin temeliyle alakalıydı.

“Irkı”, “saf” kan’da aramıyordu Atsız. Üç kuşak Anadolu’da yaşayıp Türk hissettin mi kendini Türk ırkından olman mümkündü. Türkkan “saf”lığı bozan bu teorik revizyona prim vermedi.

Türkkan şöyle diyecekti: “Atsız Bey, Cihat Savaşer, Fehiman Altan ve Necdet Sançar’ın da yer aldığı bir gruptu. Arkadaşlar kendilerinin kafatasını ölçmemi istediler. Ölçtüm. Atsız’ınki 81.4 çıktı. Halbuki Türklerin de dahil olduğu ‘brakisefallik’ 84’ten başlar. Atsız’ın fena halde canı sıkıldı. Ben de ölçtüğüme pişman oldum.”

Atsız da cevabı yapıştırdı: “Türkkan’ın ataları Ermeni’dir. O Türkkan değil Ermenikan’dır.”

Sanırım “kimin gerçek faşist olduğu” konusunda bu kadar kelam yeter.

Devam edelim…

“AK Parti’nin gizli ortağı olduğunuzu her köşeye sıkıştığında gösteriyorsunuz!”

HDP’nin PKK ile olan yakınlığı malum.

Başarısız çözüm sürecinden sonra AK Parti hükümetinin PKK’ye yönelik kapsamlı operasyonları, HDP’ye yönelik gözaltı ve tutuklamaları ortadayken bu “gizli ortaklık” da ne oluyor?

O kadar absürt ki…

Şimdi İYİ Partili Mehmet Aslan’a sorsanız Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak ve Figen Yüksekdağ’ın da cezaevine girerek “gizli ortaklık”ın devam etmesi için çaba harcadıklarını bile söyleyebilir.

Ama nedense Mehmet Aslan’ın “Demirtaş cezaevinden çıkmalı” diyen Kılıçdaroğlu hakkında ya da “Yeni bir çözüm süreci” isteyen CHP’liler hakkında bir eleştirisi yok.

Neyse, Mehmet Aslan’ı burada bırakıp yine Ziya Pir’e dönelim.

HDP’nin Ekrem İmamoğlu’nun adaylığına sıcak baktığı uzun süredir biliniyordu. Bu ihtimal azaldığından dolayı herhalde “en iyi seçenek” olarak Kılıçdaroğlu kalmış görünüyor. Bundan dolayı da HDP, “diğerlerinin” önünü şimdiden keserek aslında CHP liderine desteğini ilan etmiş oluyor.

Ve Kemal Bey şimdiye kadarki ustalığını kullanarak hem İYİ Partiye hem de HDP’ye “mavi boncuk” vererek süreci idare ediyor.

Tabii Abdullah Gül ismi de arada bir can sıkmıyor değil.