BEYAZ TÜRK’LERİN BULANIK PENCERELERİ

Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmaları devam ederken “kamuoyu benim bu konudaki görüşlerimi merak ediyor ve heyecanla bekliyor” havasındaki kimi “kıyıda köşede” kalmış zanaatkar da fikir beyan etmeye başladı.

Bunlardan biri de sol ideoloji ekseninde “toplumcu filmlere” imza atan; ama aslında klasik bir “Beyaz Türk” olmaktan başkaca özelliği olmayan Rutkay Aziz…

Rutkay Aziz, “Adayım Kılıçdaroğlu’dur” demiş, eleştirilere ve ‘adaylığına şerh koyanlara’ şu cevabı vermiş:

"Bi kere Alevi olması onun suçu değil. Suç da değil. Bu ilkellikten kurtulmamız lazım. Çünkü Alevi vatandaşlarımızın bu ülkenin uygarlığına çok büyük katkıları olduğunu biliyorum.”

Devam etmiş konuşmaya Rutkay Aziz ve Kılıçdaroğlu’nu tercih etmesinin gerekçesini açıklamış:

“Yalansız olmak çok önemli siyasette. Kaldı ki bizim siyasetimiz yalanla gidiyor içeride dışarıda... Ama Kemal bey yalansız bir insan.”

Yalan konusuna değineceğim; ama önce ilk cümlesi üzerinde durmak istiyorum.

Bilinçaltı ile çatışma yaşandığını gösteren bir cümle: “Bi kere Alevi olmak onun suçu değil!”

“Kimin suçu?” sorusunun geleceğini fark ediyor ve panikle “Suç da değil” deyiveriyor.

Tehlikeli alandan çıktığına kanaat edince de “Bu ilkellikten kurtulmamız lazım” klasik cümlesiyle “üste çıkma” çabası…

Ve su üstünde kalma çabasındayken tam anlamıyla “baltayı taşa vurma” cümlesi: “Alevi vatandaşlarımızın bu ülkenin uygarlığına çok büyük katkıları olduğunu biliyorum.”

Kendisi sıkı bir Atatürkçüdür ve bundan dolayı AKP’nin politikalarına öfkelidir. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat vakfı başkanlığı yapmıştır ve Nazım Hikmet’in Atatürk dönemi ve sonrasında sürekli hapis ve gözetim altında tutulduğuna dair konuya girip kafa konforunu bozmaya hiç niyeti yoktur.

Alevilerin bu ülkenin uygarlığına nasıl bir katkıları olduğunu sormuyoruz Rutkay Aziz’e çünkü bunun klişe bir ifade olduğunu, öylesine söylendiğini biliyoruz; ama mesela Dersim katliamında Sabiha Gökçen’in hangi köyleri bombaladığını ve katledilen tümüyle sivil binlerce insanın Alevilerle nasıl bir bağının olduğunu sorabiliriz.

Şark Islahat planlarından, sürgünlerden, Dersim’in “kayıp kızları”ndan hiç söz etmeyelim.

Evet, farkındayız, Rutkay Aziz’i rahatsız edecek konular bunlar, o yüzden ikinci kısma geçelim.

“Yalansız olmak çok önemli siyasette. Kaldı ki bizim siyasetimiz yalanla gidiyor içeride dışarıda... Ama Kemal bey yalansız bir insan.”

Öyle mi peki?

Hadi biraz arşivleri karıştıralım:

‘Kılıçdaroğlu, genel başkanlık koltuğuna oturmadan önce 5 Haziran 2009 tarihindeki bir mitingde Erdoğan'ın 'sahte evrak düzenlemek ve yolsuzluk yapmaktan dosyası olduğu' iddiasında bulundu. Konu ile ilgili açılan davada Kılıçdaroğlu, 20 bin lira tazminata mahkum edildi.”

15 Mart 2013'te Erdoğan'ı 'silahlı unsurları Türkiye'de besleyip silahlandırdıktan sonra Suriye'ye göndermekle' itham eden Kılıçdaroğlu, açılan davada 1 milyon lira tazminata mahkum edildi.

'Altın kaplamalı klozet' ve '1100 odalı saray' iddiaları için açılan davada 100 bin lira tazminata mahkum oldu.

“Man adası” iddialarını sürekli dillendirdiği ve iddialarını delillendiremediği için açılan 5 ayrı davada toplamda 550 bin lira tazminata mahkum edildi.

Bunların haricinde “yalan ve iftirayla kişilik haklarına saldırı” suçlamasıyla açılan çok sayıda dava da devam ediyor.

Bir iki örnek daha verelim:

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Yenikapı'da yapılan mitingde şunları söyledi Kılıçdaroğlu: "FETÖ terör örgütü ordunun içinde yuvalandı. 15 Temmuz akşamı TSK içinde yuvalanan bir çete grubu Türk demokrasisine darbe yapmak istedi." Partisinin hazırladığı raporda da “Fetö darbesi” ifadesi yer aldı. Ama bir süre sonra televizyonların genel yayın yönetmenleriyle bir araya geldi ve "15 Temmuz kontrollü darbe girişimidir" dedi.

2010'da bir konuşmasında "Kim darbe girişimi yaparsa o tankın önüne ilk ben çıkacağım" dedi. 15 Temmuz darbe girişiminde Atatürk Havalimanı'ndaydı. Havalimanı darbeciler tarafından tanklarla kapatılmıştı. Korumaları darbeci askerlerle görüştü, tanklar çekildi ve Kemal bey, Bakırköy Belediye Başkanı'nın evine geçip televizyon karşısında kahve içerek darbeyi izledi.

Rutkay Aziz’e göre “Kemal bey yalansız bir insan”mış.

Kafama takılan şu:

Beyaz Türkler fazla mı takılmaya başladılar “Entel barlara” yoksa üşenip temizlemedikleri için pencereleri mi çok bulanık?

ATATÜRK’ÜN PARTİSİ ATATÜRKÇÜLERİ KOVUYOR

Tanju Özcan’ın “kesin ihraç istemi” ile disipline sevk edilmesine farklı tepkiler söz konusu oldu.

Ben de -bir ilke imza atarak- sosyal medyada bir anket düzenledim.

Şunu sordum:

Tanju Özcan'ın CHP'den ihraç edilmesi gündemde.

Sebebi ne olabilir?

Seçenekler ve oranlar şöyle:

Ümit Özdağ davet etti %26, C.başkanı olmak istiyor %17,8, Irkçılık, edepsizlik vb. %39,7, Türkiye'de ihracatı arttı %16,4…

Siyaset Gemisinin pek bir popülaritesi olmadığı için olacak sadece 74 kişi anketimize katıldı; ama yine de bundan yola çıkıp “sosyolojik değerlendirmeler” yapabilir ve toplumsal eğilimleri belirleyebiliriz.

Birçok kişinin daha az kişi üzerinden teoriler bina ettiğini de biliyoruz.

Öncelikle ortada şöyle bir sorun var: Her mahallenin duruşu ve bakışı farklı oluyor ve Siyaset Gemisi anketine görüş beyan eden 74 kişi her mahalleyi temsil etmiyor. Ama yine de oranlar arasındaki dağılım çok da “bir mahalleye saplanmış” kişilere hitap etmediğimizi gösteriyor ki, ben bundan memnun oldum.

Bir de sosyal medya tepkilerine bakayım dedim.

Evet, tahmin ettiğim gibiydi. Çok az kişi ırkçılığı, edepsiz ifadeleri önemsemişti.

Ulusalcı-Atatürkçü mahallede çok farklı bir kavga vardı.

Birkaç paylaşımı buraya alıyorum:

“CHP'den ayrılanlar: Muharrem İnce, Emine Ülker Tarhan, Tanju Özcan, Ümit Kocasakal...

CHP'de kalanlar: Canan Kaftancıoğlu, Sezgin Tanrıkulu, Orhan Sarıbal, Cihangir İslam, Oğuz Kaan Salıcı”

(Kemal Kılıçdaroğlu, “yeni CHP” yolunda emin adımlarla ilerliyor.)

 “Atatürk'ü ve sevmeyen, Sezgin Tanrıkulu'nu tut. Atatürk, vatan sevdalısı Tanju Özcan'ı ihracat et.

Olacak iş değil, kime hizmet ediyorsun CHP. Yazıklar olsun..”

(Metne hiç karışmadım; “ihracat” kelimesi sosyal medya kullanıcısına ait.)

 “Atatürk e, Atatürk demeyen Canan Kaftancıoğlu'na, Türk milletine soykırım iftirası atan Sezgin Tanrıkulu'na, Atatürk'ü katliam yapmakla itham eden Orhan Sarıbal'a tek söz edemeyenler, Tanju Özcan'ı uyduruk sebeplerle ihraç ediyorlar.

CHP işgal edilmiştir...”

(Atatürkçülerin de işi çok zor gerçekten! Ülkeyi işgal eden AKP ile mi uğraşsınlar, Atatürk’ün partisini işgal eden liberal-sol tayfaya mı karşı çıksınlar? Kemalistler “şeriat ve Pkk” arasında kalmışlar ve nereyi tercih edeceklerini bilemiyorlar.)

 “PKK sempatizanı Sezgin Tanrıkulu ve Atatürk’ü “katliamcı” ilan eden Orhan Sarıbal gibi isimleri ihraç etmeyi bir gün bile aklından geçirmeyen CHP Tanju Özcan’ı tek kalemde ihraç etti.”

Gerçekten işleri zor. Yani klasik Kemalistler bir Muharrem İnce’ye ya da Ümit Özdağ’a hatta Öztürk Yılmaz’ın partisine gidip seslerini duyurabilirler. Peki ya Rutkay Aziz gibi hem Kemalist hem de “Beyaz Türk” pozisyonunda olan, hem Atatürk’e övgülerde bulunurken hem de “Türk solu” nu küstürmemek için PKK’ye sıcak mesajlar vermek zorunda olanlar ne yapacak?