Son zamanlardaki popülaritesinden dolayı sanırım Sedef Kabaş ismini bilmeyen yoktur.

Sosyal medyadaki profilinde hem “gazeteci” hem de “iletişim ve siyaset bilimci” yazan bu kadın bundan bir süre önce “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla yakalandı ve kısa bir süre cezaevinde kaldı.

Şöyle bir mesaj paylaşmış: 

“Siyasal İslamcılar neden kaçmak için Batı ülkelerini tercih ederler?”

Paylaşımın altına yorum yazanların bir kısmı “hukuk ve adalet sadece orada olduğu için” şeklinde ilginç şeyler yazmışlar.

Tabii Sedef Kabaş’ın Kılıçdaroğlu’nun iki eğitim vakfının çalışmalarını kriminalize etme amaçlı ve son derece acemice hazırlanmış “müsameresinden” yola çıkarak bu açıklamayı yaptığını sanırım anlamışsınızdır.

Güya Erdoğan, çocukları üzerinden dışarıya -hem de Amerika’ya- para aktararak kaçma hazırlığı yapıyormuş.

Ve çok ilginçtir, Kılıçdaroğlu bu açıklamayı yapmadan saatler öncesinden “Emre Erciş” isimli sosyal medya kullanıcısı ‘Kılıçdaroğlu’nun söyleyeceklerinin ve suçlamalarının hiçbir mesnedi olmayan karalama amaçlı’ şeyler olduğunu söyledi ve belgelerin içeriğini olduğu gibi aktardı.

Ama Kılıçdaroğlu’nu parlatmakla görevli reklam ajansı, resmi makamlardan alınan belgelerden yola çıkarak “Erdoğan’ın kaçma hazırlığı” yaptığını CHP liderine söyletti.

Bana sorarsanız Sedef Kabaş da Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin yalan olduğunu biliyor; ama buna rağmen inanmış gibi görünüyor ve bununla da yetinmiyor bu yalanı “siyasal İslamcı” ifadesiyle soslama yoluna gidiyor.

Nereden mi biliyorum?

Aslında Şuara Suresi 222’den yola çıkarak şeytanların ‘Günaha düşkün her yalancıya indiğini’ biliyorum; ama elimde somut bir delil daha var.

Sedef Kabaş’ın 1 sene kadar önce bir programda katılımcılara yalan söyleme ve manipüle etme teknikleri konusunda ders verme videosunu izlediğimden beri bazılarının her gün yalanda yeni bir level atlamalarına şaşırmıyorum.

Şöyle diyordu Kabaş:

"Kitleleri etkilemek istiyorsanız, ortaya kocaman bir yalan atın. Ama çok büyük bir yalan olsun. İkinci kriter çok basit bir yalan olsun. Sonrasında da bu basit ve çok büyük yalanı sürekli tekrar et. Ve ardından kitlelerin o yalanı gerçekmiş gibi nasıl kucakladığını otur seyret."

Normalde “birinin kafasına silah dayasan böyle bir şeyi itiraf etmez” diye düşünüyorsun; ama Allah söyletiyor işte.

Evet, son zamanlarda sıkça rastladığımız gibi ortada çok büyük ve basit bir yalan var.

Büyük bir yalan, çünkü Erdoğan’ın ya da Sedef Kabaş’ın deyimiyle “Siyasal İslamcıların” Amerika’ya kaçmasından söz ediyor, basit, çünkü çok fazla çelişki barındırıyor.

Birkaç çelişkiden söz edeyim.

Önce birkaç soru:

Şimdiye kadar Batı ülkelerini tercih eden “Siyasal İslamcılar” kimlerdir?

PKK ve diğer sol örgütler kastedilmiyorsa “Siyasal İslamcılar”dan kasıt FETÖ mü oluyor?

Erdoğan ve ailesi 15 Temmuz’da kendisini yakalayıp asmak isteyen FETÖ’nün destekçisi ve koruyucusu olan Amerika’ya mı sığınacak?

Gelelim çelişkilere…

Batı’da darbeci, laik, seküler ve sol hareketler son derece rahat hareket edebilirken, İslami hareketlere yönelik ciddi kısıtlama ve baskılar söz konusudur.

Demokratik değerlere önem verdiğini söyleyen Batı’da “Cuntacı Sisi” meşru kabul edilirken İhvan suçlanabilmektedir.

Batı’da “Antisemitizm suçlamasıyla” Siyonist terör çetesinin her katliamı, her vahşi cinayeti tolere edilebilmekte, zulme, işgale ve haksızlığa karşı direnmekten başka bir suçu olmayan HAMAS “Terör örgütü” olarak kabul edilebilmektedir.   

Türkiye’de sistem laiktir; ama Amerikan yönetimi Erdoğan’dan rahatsız olduğunu açıkça söylemekten çekinmiyor. F-35 ve diğer ambargolar halen devam ediyor.

Ukraynalı ve Ortadoğulu mültecilere karşı farklı tutum sergileyen Batı’nın ahlaki değerlerle sorunu olduğu açıktır.

Şimdi toparlayalım…

Ne Kılıçdaroğlu’nun iddialarının tutarlı bir tarafı vardır ne de Sedef Kabaş’ın iddialara destek anlamına gelen “İslamcılar” merkezli tezviratının…

Ama zaten bu tip iddialar, planlı, çerçevesi belirlenmiş, senaristi ve yönetmeni belli, seyircisi ayarlanmış müsamerelere kadar gitmiyor muydu?

Bir daha bakalım Sedef Kabaş’ın kursiyerlerine “yalan eğitimi” verirken söylediklerine:

"Kitleleri etkilemek istiyorsanız, ortaya kocaman bir yalan atın. Ama çok büyük bir yalan olsun. İkinci kriter çok basit bir yalan olsun. Sonrasında da bu basit ve çok büyük yalanı sürekli tekrar et. Ve ardından kitlelerin o yalanı gerçekmiş gibi nasıl kucakladığını otur seyret."

Evet, “büyük ve basit bir yalan”a daha şahit olduk.

Gazeteci Cüneyt Özdemir, belki de “fazla basit olmasına isyan ediyor ve çelişkiyi yüzlerine vuruyor.:

“Erdoğan ailesi 30-40 milyon doları ABD'deki vakıflara yollayıp başları Türkiye'de sıkışınca ABD'ye kaçacaklarmış.

İddia bu..

Ben ikna oldum!

Ya Türkiye'de muhalefet bu kadar küçük rakamlardan bu kadar saçma komplo teorisi kuramaz diyorum ama kuruyor işte, valla inanılmaz!

Yahu fısıltı gazetesinde bile bu rakamların on misli hatta yüz misli konuşuluyor madem bir şey ortaya atacaksınız bunu onla yüzle çarpın bari... Ha birde ABD''ye para kaçırıp kaçma 'projesi' de süper. Dünyada bir ilk olabilir! Diktatörler genelde ABD'den kaçmıyorlar mıydı?”

Ama “yalan uzmanı” manzaradan memnun görünüyor ve herhalde “kitlelerin yalanı kucaklamalarını keyifle” seyrediyor.

 

BİLİM ADAMI-FİLİM ADAMI

Piyasada bilim yapanlar vardır bir de bilim yapma iddiasında olup filim peşinde koşan zavallıcıklar…

Öyle ya bilim “deney ve gözlem”e dayanır ve bilim adamı, araştırmasının sonucunda “bulduklarını rapor eder” arayıp da bulamadıkları için “bulamadım” der.

Eğer bilimle uğraşan kişi aradığını bulamadığında “bulamadım” yerine “yoktur” diyorsa o kişi bir “filim adamı” bir “şarlatan”dır.

Örnekte olduğu gibi…

Celal Şengör: "Tarihte Musa peygamber diye biri yok. İbrahim de hiç yaşamamış. Bunların hepsi masal."

Dışkısının tadına bakan, genç kızları taciz ettiğini övünerek anlatan biri için ne denebilir ki?

Geçmişten şimdiye çok şey değişti.

Nesiller değişti, beldeler değişti, devletler değişti, üretim ve tüketim araçları değişti.

Ama “kafir” zihniyeti, “şarlatan” zihniyeti hiç değişmedi.

Kur’an 1400 yıl önce bu zihniyeti tanıtmıştı:

“Hatta sana geldiklerinde seninle tartışıp çekişirler ve kâfirler de, 'Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir' derler" (En'âm/25)

“Ve dediler ki: 'Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.'” (Furkan/5)

“Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman; 'İşittik' dediler. 'İstesek, biz de bunun bir benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin efsanelerinden başkası değildir.'” (Enfal/31)

“Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: 'Geçmişlerin masallarıdır' dedi.” (Mutaffifin/13)

Yine Kur’an onlara cevap veriyor:

“Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: 'Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık.'” (Enam/27)

“De ki: 'Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilen (Allah) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.'” (Furkan/6)

“Gerçek şu ki, inkâr edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkâr edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır.” (Enfal/36)