Meral Akşener, bugün sosyal medya hesabından şöyle bir paylaşımda bulundu:

"Hayatının bütün cephelerinde inandıklarını savunmaktan vazgeçmeyen, Mücadelesini Türk milletine adayan, fikir dünyamızın ve edebiyatımızın büyük temsilcilerinden #HüseyinNihalAtsız'ı saygı ve rahmetle anıyorum..."

Bilmeyenler için kısa bir açıklama yapayım:

Hüseyin Nihal Atsız ya da daha çok bilinen ismiyle Nihal Atsız, ırkçılıkta level atlamış öncü isimlerden biridir. Kısa bir süre beraberlikleri olsa da Atsız’ın Türkeş aleyhine ağır ifadeleri vardır. Atsız öldüğünde Türkeş onun cenazesine katılmamıştır.

Atsız’ın Türklerin İslam öncesi dinlerine daha çok değer verdiği, Şamanist olduğu tartışılırken oğlu Yağmur Atsız, Star Gazetesinde şunları yazdı: “Atsız Müslüman olarak tanımlanamazdı ama Şamanist mamanist de değildi. Onun bu mevzûdaki konumunu bence en iyi ‘lá-dînî’ olarak tavsîf etmek yerinde olur. Evet, ‘Semávî Dinler’le pek başı hoş değildi.”

Şimdi sizinle Meral Akşener’in “saygı ve rahmetle” andığı bu şahsın (Nihal Atsız’ın) Ötüken Dergisinde yayınlanan yazılarından birinden bir bölümü sizinle paylaşarak hakkında daha fazla malumat sahibi olmanıza yardımcı olayım:

“Türk milletinin dışarıdaki düşmanları bütün dünyadır. Bunu tarih bize ebedî bir öğüt halinde hikâye eder. İçerideki düşmanları ise üç tanedir: Komünist, Yahudi ve dalkavuk.

Komünist, vicdanını Yahudi “Marks”a satmış olan vatansız serseri demektir. Amele diktatörlüğünün kurulduğu yerde cennete varılmış olduğunu zanneder. O, bazen bu zannında samimî olan bir aptaldır. Bazen de samimî değildir, aldatmak için böyle söyler. O zaman da kalleştir. Komünist, dünyada patronla işçi arasındaki hukuk müsavatsızlığını halletmek için ortaya atıldığını söyler. Bunun için de ilk yaptığı iş dinleri, milliyetleri, vatanları inkâr etmektir. (…)

İkinci düşman Yahudi’dir. Onun Allah’ı paradır. O, cebine birkaç para koyabilmek için gölgesinde yaşadığı bayrağı satmaktan çekinmeyen namussuz bir bezirgandır. Hangi memlekette oturuyorsa oranın düşmanıdır. Fakat bu düşmanlığını açıkça değil yüze gülerek, tezellül ederek yapar. Yahudi mayi gibidir. Derhal bulunduğu kabın şeklini alır. Yer yer kurulan Yahudileri Türkleştirmek cemiyetleri bu zelil politikanın neticesidir. Bununla cihan savaşında düşmanlarımıza casusluk ettiklerini, mütarekede Türklüğü tahkir ettiklerini unutturmak isterler. Hattâ daha ileri giderek kendilerine Türk adları takarlar.”

“Dalkavuklarla” ilgili kısım konumuzun kapsamında olmadığı için buraya almadım.

İsteyenler arşivlere bakabilir ve çok daha ağır ifadelerle de karşılaşabilir.

Mesela “Kürtler” ile ilgili şu görüşleri vardır:

“Kürt devleti olamazdı. Çünkü Kürtler bir millet değildi. Farsların dağlı ve ilkel bir kolu idi. Türkler’e göre Yörükler ne ise, Farslara göre de Kürtler o idi. Şu farkla ki Yörükler sosyal seviye bakımından Kürtlerle ölçüşemeyecek kadar üstündüler. Yörüklerden “Yörük Ali Efe”, “Demirci Efe” çıkmıştı. Daha önce de “Çakırcalı Efe” çıktığı gibi… Bunlar birer kahramandı. Ya Kürt’ten kim çıkmıştır? Koçero, Hamido, Hakimo veya Tilki Selim. Yani düpedüz adi eşkıyalar, katiller ve hırsızlar…”

Nihal Atsız, ölünceye kadar bu fikirlere sahipti ve bunları değiştirdiğine dair bir veriye sahip değiliz.

Şimdi İYİ Parti müttefiklerinin bir açıklama yapması gerekmez mi?

HDP içerisinde külliyetli miktarda, CHP içerisinde de bir miktar Kürt ve komünist vardır.

HDP’den kurumsal olarak, CHP’den de mesela Canan Kaftancıoğlu’ndan, Sezgin Tanrıkulu’ndan Atsız’ın Komünistlerle ve Kürtlerle ilgili görüşlerine ve onu “saygı ve rahmetle” anan “Müttefikleri olan” Akşener’e cevap mahiyetinde bir açıklama yapması beklenemez mi?

Yahudilerle ilgili ise daha çok “Patronlar kulübü”nün açıklama yapması yerinde olur.

Tabii bir Yahudi olan Soros’a bağlı çalışan liberallerin, fonlanan medya kuruluşlarının, “Kızıl Soros” olarak anılan Osman Kavala için gündemler oluşturanların da herhalde söyleyecekleri şeyler olabilir.

Bunların yanı sıra “1915’te Ermenileri, 1922’de Rumları yok ettiğimiz gibi Kürtleri de kazıyacağız” diyen Atsız için mesela Garo Paylan da bir şeyler diyebilir.

Bekliyoruz.

ADAY KİM?

CHP Grup başkanvekili Özgür Özel, Ordu'da partililerine seslendiği konuşmada partisinin Cumhurbaşkanı adayıyla ilgili oldukça ilginç ifadeler kullanmış.

Özgür Özel, "Cumhurbaşkanı adayınız kim? Bu sorunun cevabını duyduğunuzda Özgür Özel olarak temin ederim şunu söyleyeceksiniz; bunu ben değil de bulunduğu makamdan bu partinin kurucusu görseydi, duysaydı diyecek ki; işte benim cumhuriyetimin 100'üncü yılı, işte benim cumhurbaşkanım. Böyle bir adayımız olacak" açıklamalarında bulundu.

Partinin kurucusundan kastı Mustafa Kemal Atatürk…

1923’ten 1938’e kadar cumhurbaşkanlığı yapan, seçimlerde kendisinden başka aday bulunmayan, Şevket Süreyya Aydemir’in deyimiyle “Tek adam” mı görseydi “işte benim cumhurbaşkanım” derdi?

Özgür Özel, olan ile kurgu arasında bir yerlerde dolanıyor gibi.

“Tek adam”lıkta sonradan gelenin önü açılmaz, tabir yerindeyse “veliaht” tayin edilmez.

“Tek adam”ın, iki numarası yoktur, onun yerine “adamları” vardır.

“Dava partileri” haricindeki siyasi geleneklerde “parti lideri” öncelikle makamını ve en yakın çevresini kuvvetlendirme yoluna gider, liderlikte gözü olan “potansiyel tehlike”leri çeşitli usullerle tasfiye eder.

Özellikle ülkenin “kurucu partisi” bu tip olaylara çok fazla şahitlik etmiştir.

“Kurtlukta düşeni yemek esastır”

İnönü’nün zayıflamasıyla Ecevit’in öne çıktığını, Baykal’ın adam harcayarak tepeye çıkışını, kaset olayı sonrası Kılıçdaroğlu’nun Önder Sav ile işbirliği yaparak Baykal ekibini tasfiye ettiğini, ardından da Önder Sav’ın tasfiyesinin gerçekleştiğini, Sarıgül ve İnce olayı…

Şimdilerde daha net bir şekilde ortaya çıkıyor ki, Kemal Kılıçdaroğlu “Gel bakalım Muharrem” dediğinde “Cumhurbaşkanı adayı” belirlemiyor, yerine geçme ihtimali olan kişiyi tasfiye etmeye çalışıyordu.

O yüzden…

İçeride büyük bir çekişme var, siz bakmayın Özgür Özel’in laflarına…