NUTUK VE NİKAH

Kısa bir haber tahlili yapalım istiyorum.

Haber Feyza Altun ile ilgili…

“AK Partililere yaptığı hakaretlerle kamuoyunun gündeminden düşmeyen ve CHP Kadın Kolları Başkanlığı'na da aday olan avukat Feyza Altun, dünyaevine girdi.

Hayatını İlker Sungurlar ile birleştiren Altun'un nikahını ise İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu kıydı.

İmamoğlu, nikâhını kıydığı çifte daha sonra Nutuk hediye etti.”

Haberimizde üç önemli unsur var. Feyza Aktan, Ekrem İmamoğlu ve Nutuk…

“AK Partililerden nefret ediyorum” diyen Feyza Altun evlenmiş ve kendisi “ünlü” biri olunca da nikahını İBB Başkanı İmamoğlu kıymış.

Buraya kadar bir sorun görünmüyor.

Yani “içi nefret dolu” birinin evliliği nasıl sürdüreceği konusu bir problem olsa da, siyasi gezilerden fırsat bulan İmamoğlu’nun İstanbul’da “nikah kıyma” gibi önemli bir belediyecilik işine imza atsa da neticede “hayatın olağan akışı içerisinde faaliyetler söz konusu” diyebilir ve geçebiliriz.

Ama ortada nikahta hediye edilen bir “nutuk” olayı var ki bu “günün anlam ve önemine” de “başkanın görev ve sorumluluk alanına” da girmiyor gibi.

Hani desen ki “kanla irfanla kurulan cumhuriyetin” önemli vesikalarından sayılan “Nutuk” isimli eserin “nefret yüklü” gelin hanıma verilmesi çok büyük manalar içeriyor, ona diyeceğim bir şey yok!

Yani “kişiye özel bir hediye herhalde” der geçerim.

Ama neden düğünde?

Aile kurmanın, bağlılığın, sadakatin, birlikte hayatı göğüslemenin “Nutuk” ile ne alakası var?

Cumhuriyet kadını açısından “aile” kavramının da farklı olduğunu, bağlılık ve sadakatin köhnemiş dönemin argümanları olduğu için bir şey ifade etmediğini söyleyenler de çıkabilirler ki, onlara da hak verebiliriz.

Yani…

Nikah töreninde “nutuk” hediye edilmesinin gizemini maalesef çözmedik.

Konuya şekil açısından baktığımızda da “Nutuk ve nikah” arasında ilk harflerinin aynı olması dışında bir ilişki tespit edemedik.

ADAMLIK ZOR İŞ

Uzun bir zamandır kutuplaşma siyasetinden dolayı ülkede “mizahın gelişemediği” görüşü dile getirilir.

Katılmıyorum.

Bazen öyle ciddi görünümlerin altında devasa orijinal kişilikler var ki, ülkenin mizah ihtiyacını karşılıyor.

Mesela…

10 ülke büyükelçisinin açıklaması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “istenmeyen adam ilan edilsin” talimatı verdiğini söylemesi sonrası açıklama yapmak zorunda kalan muhalefetin üslubu…

Engin Özkoç, Erdoğan'ın Kavala açıklaması yapan büyükelçilerle ilgili 'İstenmeyen adam' açıklamasıyla ilgili olarak "Kadın büyükelçiler ne yapacak?" dedi sosyal medya hesabında.

Kim mi Engin Özkoç?

CHP Grup Başkanvekili ve Hz. Yusuf dizisindeki Mısırlı rahiplerden Ank Mahu’ya benzeyen biri.

Altta yapılan yorumlardan birkaçını buraya almak istiyorum ki bu vesileyle memleketin mizah ihtiyacının karşılandığına şahit olabilesiniz.

“Persona non grata zaten" “istenmeyen kişi” demek, cehaletin üzerine bir de bu sığ espriye katlanmak zorunda mıyız? Ak Parti olmazsa MHP’ye geçse muhalefete daha fazla katkısı olur”

“Oysaki önemli olan, bayan elçilerin ülkelerine dönerken CHP'nin önünden geçmemesidir (her ihtimale karşı:-)”

“Genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu yüz yıldır devam eden grup başkanvekili seçimlerini kaldırdı ve siz o koltuğa seçilerek değil atanarak geldiniz.”

“işte bu twit  neden iktidar olamadığımızın göstergesi”

“Türk siyasetinde muhalefeti en net şekilde açıklayan tweet. Sonra bu ülkenin geleceği adına neden hiç umudun yok diyorlar.. . Yemin ederim ben bile burdan daha iyi muhalefet yapıyorum..”

“Engin.  İstenmeyen adam değil.. İSTENMEYEN PERSONEL.. tosss deyince de kızıyorsun. Şapka tak.. havalar soğudu. Yine kafan basmıyor..”

“Konu bulamamış adam, madam kısmına takılmış. Kıyamam ya, engincim çeni çok mu dövdüler oy oy oy”

Dediğim gibi Engin Özkoç gibiler olduğu müddetçe memleketin mizah ve mizahçı sıkıntısı olmaz.

Engin Özkoç’a son cevabı da bir film repliğiyle ben vermiş olayım:

“Adamlık cinsiyet işi değil cibilliyet meselesidir.”

ÇOK ACIKLI

Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumu sonu trajediye doğru giden bir dram filmi havası veriyor.

Son günlerdeki sert çıkışlara,  öfkeli salvolara, gündeme gelme çabalarına bakıyorsunuz ve “hiç de öyle görünmüyor” diyorsunuz; ama daha dikkatli bakmanızı öneririm.

Detaylara dikkat ederek bir daha bakalım.

Adam muhalefet partisinin başındaki isim ve girdiği dokuz seçimi kaybetmiş bir siyasetçi. Mevcut ekonomik tablo siyasi olarak önünü açacak gibi görünüyor.

Hem genel hem de yerel seçimlerde ittifak ortaklarının destekleriyle oy oranının çok üstünde kazanımlara sahip olmuş.

Başkanlık sistemine karşı olduğunu ortaklarıyla beraber dillendirirken ve başbakanlık hayalleri kurarken ortağının oyunlarıyla yüz yüze geliyor.

Meral Akşener, Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söyledikten hemen sonra “başbakan” olacağını söylüyor ve Kılıçdaroğlu buna karşılık bir şey diyemiyor.

Normalde “senin oy oranın kaç, kilon kaç?” diyerek tersleyebilirdi; ama ah bu ittifak!

“Tamam o başbakan olsun, ben de “zayıflatılmış bir cumhurbaşkanlığına razıyım” diyecekken, Meral hanım hevesini kursağında bırakıp “Cumhurbaşkanı adayı ya İmamoğlu ya da Yavaş olmalı” anlamına gelen şeyler mırıldanıyor.

Başı dönüyor, gözleri kararıyor Kemal beyin.

Aday yapılan bir İmamoğlu’nun kazanması durumunda “başkanlık” hevesini tatmin etmeden “parlamenter sisteme” geçip geçmeyeceği bile belli değilken, başbakanlığa daha seçimlere bile girilmeden Merak Akşener “el koymuş” görünürken, kendisine bir “meclis başkanlığının” düşüp düşmeyeceği bile belli değilken…

Böyle bir durumda siyasete devam etmek zorunda kalmak, HDP’den gelen “talimat”lara gülücüklerle karşılık vermek, “acıların çocuğuyum” türküsünü söylemekten çok mu farklı bir şey?

Bu tip acıklı filmlerde gözyaşı dökenler belli olmasın diye ışıklar kapatılırdı, değil mi?

Evet, çok acıklı…