Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerika ziyaretinde şu sözleri sarf etti:
“Türkiye ve ABD, ilişkileri itibariyle ortak değerlere, ortak çıkarlara, köklü bir geçmişe dayanan iki dost ve müttefik ülkedir. Bazı konularda dönem dönem görüş ayrılıkları yaşasak da birçok bölgesel ve küresel meselede, benzer tutum ve çıkarlara sahibiz.”
“Diplomatik bir dil” diyebilirsiniz; ama bu benim içime sinmiyor.
Hayır, “sindirim ilacı” alsam da olmuyor, çünkü kelimelere ve ayrıntılara takılma gibi “kötü” bir huyum var.
Analize başlayalım:
Türkiye ve ABD;
Ortak değerlere,
Ortak çıkarlara,
Köklü bir geçmişe,
İki dost ve müttefik ülkedir.
“Ortak değerler” konusu en rahatsız edici olanı. Erdoğan ya iddia edildiği gibi “Yeni Osmanlıcılık” gibi bir değere sahip değil ve Cumhuriyetin batıcı kuruluş değerlerine bağlıdır ya da bilmediğimiz/bilinmeyen çok komplike bir siyaset vardır ki, böyle bir “ortak değer” açıklaması yapıyor.
Adamlar Kızılderilileri öldürmüş, siyahileri köleleştirmiş, nükleer silah kullanmış, kimyasal silah satmış, Siyonist vahşete her zaman destek olmuş, Orta Amerika’yı uyuşturucu tarlası ve “Arka bahçe” olarak kullanmış ve tüm bunlar ortadayken siz onunla ortak değerlere sahip olduğunuzu söylüyorsunuz.
“Ortak çıkarlar” konusu da anlaşılması zor bir şey…
Patriot istiyorsunuz vermiyor, S-400 alıyorsunuz size ambargo uyguluyor, “terörist” dediğiniz yapılanmaya dünyanın silahını veriyor, darbecilere hamilik yapıyor, size tehdit olan komşunuzun kontrolündeki adalara anlaşmalara aykırı olarak silah yığıyor ve siz onunla “ortak çıkarlar”a sahip oluyorsunuz.
Köklü geçmiş ve müttefiklik konusuna girmeyeyim, çünkü bu kadarını sindirmek bile imkânsız gibi.
Bu arada Amerika’nın şu anda başındaki kişinin seçilmeden 7-8 ay önce ‘Erdoğan’ın devrilmesi gerektiğine” dair açıklamalar yaptığını da hatırlayalım.
Yine de “diplomasi” mi diyorsunuz?
O zaman gerçekten de onurlu bir davranış olan “one minute”yi oturtacak bir yer bulabiliyor musunuz?
MUSİBET
Davutoğlu, “Türkiye'nin son 25 yılda yaşadığı musibetlere bakın hepsinde Bahçeli var” demiş.
Bahçeli’nin kendisi hakkında sosyal medyada yaptığı paylaşımlara cevap veren Davutoğlu: “28 Şubat'ın karanlık dönemlerini meşrulaştıran Devlet Bahçeli idi, başörtü yasağını meşrulaştıran Devlet Bahçeli idi” dedi.
Davutoğlu büyük oranda haklı; ama bununla beraber “iğne ve çuvaldız” meselesini düşünmeye ihtiyacı var sanırım.
Son 25 yıl içinde yanlış Suriye siyaseti var ki, bunda Ahmet Davutoğlu’nun büyük payı var. “Suriye’nin dostları” adı altında meselenin çözümüne katkı sunmak yerine tahrip edecek ne kadar aktör varsa işin içine dahil etti; ama sonunda masa dışına itilen de kendisi oldu.
Rus uçağının düşürülmesi sonucunda oluşan krizdeki payını da göz ardı etmeyelim.
Ve tabii “Çözüm süreci” adı verilen zehirli sürecin kangren haline gelmesinde en önemli pay sahiplerinden biri de Davutoğlu idi.
Bir de şu var.
ANASOL-M hükümeti sırasında ısrarla “erken seçim” isteyerek AK Parti’nin ve dolayısıyla da Davutoğlu’nun önünü açan kişi de Bahçeli’dir.
Hani o Ecevit’in bir türlü anlayamadığı erken seçim talebi var ya…
O seçim olmasaydı bir süre daha hükümet devam edecekti ve belki de meclisteki partiler tümüyle baraj altında kalmayacaktı.
Yani Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık için bir de teşekkür borcu var Bahçeli’ye.
SOSYAL DEVLET
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, 18 Mart 2022'de hizmete alınması planlanan Çanakkale Köprüsü'nün geçiş ücretinin 15 euro (yaklaşık 150 TL) olacağını duyurdu. Bakan Karaismailoğlu, "Şu anki mevcut gemi tarifesine göre 85 lira ücret alınıyor sadece otomobilden ve şoförden. Trafiğin, kuyruğun olmadığı bir günde 30 dakikalık yolu 6 dakikada geçecekler" dedi.
Bakanın sözlerinden şunu anladım:
Ortada hizmet eden bir kurumdan çok vatandaşa imkanlar sunan vizyon sahibi ve kurnaz bir müteşebbis portresi var. “Eski fiyat bu, yenisi bu”, diyerek hizmet kalitesini “birazcık” yüksek fiyat ile ortaya koyuyor.
Oysa ben “sosyal devlet”in bir gereği olarak “eskiden hem pahalı hem de sıkıntılı yapılan yolculuk” yerine “daha ucuz ve konforlu yolculuk” seçeneği sunmasını beklerdim.
Vatandaşa hizmeti öyle anlıyorum.
Bir de işin “Euro ile fiyat belirleme” kısmı var ki tam facia.
Devlet “yap-işlet-devret” usulü yaptığı için “garanti geçiş” üzerinden anlaşma imzalamış. Anlaşmayı Euro üzerinden yaparak yüklenici karşısında enflasyondan etkilenerek zarara uğramak istemiyor.
Bu arada vatandaş döviz kuru baskıları karşısında yıpransın, dövizin yükselmesi ile “otomatik zam” diye bir gerçekle yüzleşsin, hiç sorun değil.
85 liralık sıkıntılı bir vapur taşımacılığından 150 liralık (şimdilik) konforlu ve hızlı bir taşımacılık ve seyahat…
Bunun adı da sosyal devlet oluyor işte…