Kral Selman, “Suudi Arabistan radikalizmle mücadele ve hoşgörüyü teşvik etmede öncüdür” demiş.
Tam olarak neyin kastedildiğini anlamadık.
Mesela radikalizmle nasıl bir mücadele yapılmış?
Bölgenin en radikal terör örgütü Siyonist işgal çetesidir ve Suudi krallığı yaptığı hamlelerle işgal, işkence, ilhak, değerlere saldırı, mabetlere saygısızlık gibi daha pek çok melanetin failini meşrulaştırmaya çalışıyor.
Belki de onunla “normalleşerek” onu da normalleştirmeye çalışıyordur, ne diyelim.
Radikallikle mücadele konusu belki bu izahla halledilebilir; ama “hoşgörüyü teşvik etme”nin izahı çok zor.
Mesela…
Buna “Gazeteciyi parçalayarak buharlaştırma hoşgörüsü” mü demeliyiz?
Yoksa kraliyet ailesinden prensleri hapsedip zorla itiraf imzalatma, “malvarlıklarına çökme” eylemi mi “hoşgörüyü teşvik etme” kapsamında değerlendirilmiş?
İSTİŞARESİZ RENCİDE
Ne yapıp etti yine gündem olmayı başardı Bülent Arınç.
Bir televizyon kanalında Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın tutukluluk halinin devamını eleştiren Bülent Arınç, "Bu iddianameleri okuduğum zaman bir ara isyan etmiştim. Çocuk bile yazmaz bu iddianameleri” dedi.
Tabii ortalık toz-duman…
HDP ve CHP cephesinden destek açıklamaları gelirken AK parti ve MHP sert tepki gösterdi.
En sert tepkilerden biri de herhalde Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi.
Bunun üzerine Bülent Arınç, “Cumhurbaşkanı çok ağır konuştu, beni rencide etti” açıklamasını yaptı.
Doğrusu bunca yıllık siyasetçi, eski meclis başkanlığı ve bakanlıklar yapmış birinin bulunduğu konuma göre bu kadar ölçüsüz konuşması çok garip.
“Bulunduğu konum” derken sağa sola çekmeye gerek, yaptığı işi anlatmak istiyorum.
Evet, Bülent Arınç, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyesi.
Adı üstünde “istişare kurulu”.
Böyle bir kurulun üyesi “istişare” etmeden, Cumhurbaşkanına tümüyle muhalif siyasi bir açıklama yapabilir mi?
Bülent Arınç yaptı ve sonu istifaya kadar giden bir süreci yaşadık.
Hepsi bir yana “rencide edilmesine” şaşırmasına bir anlam veremedik.
MAFYA DEĞİL DEVLET HİZMETİ
Alaattin Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’na gönderdiği “açık mektup” üzerine CHP çevreleri çok öfkelenmiş.
Bu arada neden Erdoğan ve çevresinden bir tepki açıklamasının gelmemesine kızıyorlar.
İyi de aynı Çakıcı daha önce Erdoğan’a da hakaretlerle dolu mektuplar yazmış, Binali Yıldırım’ı tehdit etmişti.
Erdoğan’ın avukatları dava açmış, Çakıcı ceza almıştı.
Kılıçdaroğlu’nun da yapacağı şey dava açmak; ama bunu yapacaklarına Erdoğan ve Soylu’yu suçluyor, savcıları şifahen göreve davet ediyorlar.
Bu arada “mafya” ve “derin devlet” suçlamalarında bulunuyorlar.
İlginçtir yaptıkları suçlamalara ise MHP genel başkanı cevap veriyor.
Bahçeli'den: "Ülkücüden mafya, mafyadan da ülkücü olmaz!" açıklaması geldi.
Namussuzluğun sanatçılık olarak pazarlandığı bir zeminde kavramlar bu kadar karışmışken kim Bahçeli’yi suçlayabilir ki…
Biz de anlamaya çalışalım diyoruz.
Ne mafyası, her yerde devletin eksiklerini tamamlamışlar ne de olsa.
Çek-senet tahsilatı mı dediniz?
Devlet yetişemediği için esnaf ve işadamları zorda kalmasın diye yapılmış.
Peki ya haraç?
Yani aslında ona özel güvenlik ya da özel koruma diyelim. Neticede özel teşebbüsün önü açık öyle değil mi?
İnfazlar için de “kamu vicdanı” vazifesi yerine getirilmiş denebilir.
“Terörle mücadele” ise işin en cafcaflı tarafı.
Mafya diye suçlanan kişiler Susurluk’ta polis şefi ve siyasetçi ile aynı araçta değil miydi?
Vatan için canını verenlerin kumarhanecilerden birkaç milyon dolarcık almış olması mı gözünüze batıyor, anlamadım.
FAİZCİ HİLEKARLIK
Dolar yeniden 8 liranın üzerinde.
Faizler yükselirse dolar düşecek diyenlerden neden ses çıkmıyor acaba?
Ama onlar doymaz.
Şimdi de çıkıp biraz daha artmalı yoksa dolar düşmez, diyecekler.
Zamanında artırılmadı, diyecekler.
Bunlar artçı hamlelerdir, fazla önemsemeye gerek yok, diyeceklerdir.
Adamlar çözüm bulmak yerine “gerekçe üretme” konusunda uzmanlık eğitimi almış olmalılar.
NE DİYOR BU
Merdan Yanardağ, Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle birlikte, aydınların tasfiye edildiğini söylemiş. Yanardağ, “Türkiye’de 10 aydın saydığınızda bunların 9’unun sürgün edildiğini veya büyük acılar çektiğini görürsünüz” demiş.
Sarhoşun biri Ramazanda içki içti diye Kadı Efendinin huzuruna çıkarılmış.
Hem Ramazan, hem de içki bir araya gelince Kadı’nın tepesi atmış ve hemen hükmünü vermiş: “500 sopa”
Sarhoşun ödü kopmuş tabi. “Kadı efendi, ya sen sayı saymayı bilmiyorsun ya da hiç sopa yemedin” demiş.
Merdan Yanardağ’ınki de bu hesap.
Ya hiç tarih okumamış ya da okuduğunu hiç anlamamış.
Türkiye NATO’ya 1952’de dahil olmuş. Yani Demokrat Parti döneminde.
Şimdi buraya sadece Nazım Hikmet’in “Tek parti” döneminde yargılamalarını, aldığı cezaları, firarlarını yazarsam sayfalar yetmez. Sabahattin Ali’den, Zekeriya Sertel’den ve diğerlerinden söz etmeye başlamayalım şimdi.
Günümüz için de öyle herkesi değil Can Dündar gibi birkaç kişiyi kastediyor.
Ama şöyle bir sorun var.
Can Dündar ve dostları Almanya ve Fransa’da büyük itibar görüyor ve para kazanıyorsa “Yanardağ’ın “acılar çekiyor” dedikleri kim oluyor.
Ama maalesef öyle bir ideolojik ortam var ki, Yanardağ’ın bu saçma sapan sözleri bile bazı yerlerde kabul görebiliyor.