Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Libya ziyaretinde şöyle demiş:

“Libya, Libyalılarındır.”

Diyeceksiniz ki, meseleye müdahil olmak isteyen taraflara “Ben meşru Libya hükümetinin tarafındayım, siz ise isyancı bir askerin destekçisi olarak gayri hukuki bir tutum takınıyorsunuz” demek istiyor.

Doğru ve aynı zamanda haklı.

Ama bizim dikkatimizi başka bir şey çekti.

Akar, neden “Libya, Araplarındır” demedi. Hatta “Libya, Libyalı Araplarındır” da diyebilirdi.

Ama o durumda Misrata ve çevresindeki Türk nüfusu yok saymış olacaktı, öyle değil mi? Hatta o bölgede ciddi miktarda bir Kürt nüfus da var; ama hadi onu görmezden gelmesine alıştık diyelim.

Savunma Bakanı, mantıklı davrandı ve etnik bir kelimeyi değil de ülkenin ismini kullandı.

Şimdi gelelim hassas soruya…

Burada neden “Türkiye, Türkiyelilerindir” denmiyor da “Türkiye, Türklerindir” deniyor.

Türkiye’de başka etnik unsur yok mu?

Sahi, Libya için doğal olan bir tanımlama neden Türkiye’ye geldiğinde “bölücü” bir ifade olarak anlaşılıyor?

Sorumuz sadece Hulusi Akar’a değil tabii.

Erdoğan’dan, Bahçeli’den, Akşener’den, Kılıçdaroğlu’ndan da cevap bekliyoruz.

 

REFORM MU DEDİNİZ?

Sudan’da polis reformların tamamlanmasını isteyen göstericileri göz yaşartıcı gazla dağıtmış.

Oturun oturduğunuz yerde!

Daha hala meseleyi anlamadınız mı?

“Reform talebi” adı altında sizi sokağa sürdüler ve siz devrim yaptığınızı sandınız.

Oysa yaptığınız şey yönetimi BAE ve işgalci israil’in istediği şekilde dizayn etmekti.

Burhan ve Hamduk, kanınızı akıttığınız için Siyonist rejim ve köpekleri adına size teşekkür ediyor.

Reform meform yok, hadi dağılın!

 

BURJUVA MARKSİZMİ

Çin’in komünist diktatörü Şi Cinping şöyle ilginç bir şey söylemiş: “Çin ekonomisinin temelinde yalnızca Marksizm olabilir, sosyalizmi asla unutamayız.”

“Buyur burdan yak” diyebilirsiniz; ama sigara kullanmıyorum.

Eskiden de gördüğümüz kadarıyla komünist demek “sözünde durmayan adam” demekti de; ama bu kadar da yanar döner olunmaz ki…

Zalimliğini, katilliğini, yamyamlığını bir tarafa bırakıyorum, çünkü bunlar gerçekten de ideolojine yakışıyor.

Ama proleterlerin temsilcisi olduğunu söyleyen ultra burjuva pespayeliğine bir şeyler söylememiz gerekir.

Kapitalizmin tüm argümanlarını kullanacaksın, emekçiyi iliğine kadar sömüreceksin, ülkeni büyük kapitalist sermaye için “ucuz işgücü” olarak açacaksın; ama Marksizme bağlı olduğunu söyleyeceksin.

“Despotik burjuva marksizmi” desem fazla teorik kaçacak biliyorum.

Dilimin ucuna çok nezih ifadeler geliyor; ama buraya yazamıyorum. Artık siz kendi başınıza tamamlayın.

 

LİBERAL AHLAKSIZLIK

T-24 haber sitesi liberal solun merkezlerinden biri sayılır. Haber dilinde özenle bu duruşunu vurgular.

Erdoğan muhalifidir ve ekonomide adeta “faiz lobisi”nin sözcülüğünü yapar.

Covid-19 ile ilgili verdiği bir haberde liberallikten çok solun ve “Karanlık oda”nın dilini kullanınca dikkatimizi çekti.

“Hizbullah davasından hüküm giyen Fesih Güler Covid-19 tedavisi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.”

Kirli, ısırıcı ve “bir yerlere” mesaj veren bir dil…

Öyle ya şimdiye kadar Covid-19’dan hayatını kaybeden hangi isim cezaevi yatmasıyla, siyasi kimliğiyle gündeme getirildi.

Eğer gündeme getirilecekse de Liberallik, vefat eden kişinin gördüğü işkencenin bedeninde bıraktığı kalıcı hasar üzerinden işkencecileri sorgulamayı gerektirmez miydi?

En azından teoride, işkenceye, insanlık dışı muameleye karşı olduğunuzu söylüyordunuz ya…

Hayır, bunun adı habercilik değil, liberallik değil, insanlık değil…

Aklıma sadece şu tanım geliyor: “Liberal ahlaksızlık!”