“Atatürkçü Düşünce Derneği, “Kurban bağışı” çağrısında bulundu.”
Haber böyleydi.
Şok geçirir gibi olduk; ama biraz daha dikkatli bakalım dedik.
İyi ki de demişiz.
Detaylara bakınca mesele anlaşıldı.
Dernek sitesinde şöyle yazıyor:
“Kurban Bayramında Bağış Kabul Ediyor musunuz?
ADD, Kurban Bayramlarında “hayır” için yapılan bağışları öncelikle maddi sıkıntı içinde okumaya çalışan öğrencilere burs vermek amacıyla kullanmaktadır.”
Yani bu kez de kurbanı ADD’ye bağışlayayım diye düşünenler bir daha düşünsünler. ADD’nin aldığı bağışlarla kurban kesmediğini bilsinler.
ADD, vekaleten kurban kesmeyecek. Onun yerine “bağış” diyerek “bayram harçlığı” istiyor.
BAŞÖRTÜSÜNÜ DEĞİL NUR SERTER’İ KONUŞALIM
CHP’nin 37. Olağan Kurultayı’nda Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun önerdiği 80 kişilik anahtar listede yer alan ve 27 yaşında Parti Meclisi’ne girmeyi başaran avukat Sevgi Kılıç, “Keşke başörtülü kimliğimle değil de avukat kimliğimle, CHP’li kimliğimle, partime verdiğim emekle konuşulsaydım. Çünkü bu şekilde sıfatlandırılmak biz kadınları kategorize ediyor” demiş.
Hayır hanımefendi!
Eğer şimdi sizi CHP PM’sine seçen kemal Kılıçdaroğlu, genel müdür olduğu dönemde başörtülü olarak duruşmalara katılan SSK avukatları hakkında soruşturma açtırmasaydı, fotoları örtülü diye hemşireleri işe başlatmama kararı almasaydı, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılması kararını iptal etmek için AYM’ye gitmeseydi belki siz de bugün örtünüzle değil de avukatlığınızla konuşulurdunuz.
Kaldı ki, eğer başörtülü olarak kalmaya devam ederseniz CHP’de uzun süre barınmanıza zaten imkan yok. Elimizde Yaşar Nuri ve İhsan Özkes gibi örnekler mevcut. Üstelik onlar başörtülü de değildi.
Bir de şu var.
CHP koridorlarında “İkna odalarının mucidi” Nur Serter’in hayaleti ile karşılaşma ihtimali var.
HİLAFET
“Bu çağda hilafet?” diye yazı başlığı atmış Taha Akyol.
Kendince tarihteki hilafet örneklerinden yola çıkarak oluşmamış kurumlarla günümüzde devlet yönetilmeyeceğini anlatmaya çalışmış.
Kurumların ihtiyaçlarla birlikte oluştuğunu ve zaman içinde geliştiğini göz ardı ederek dört halife dönemi ile günümüzü kıyaslıyor.
Kompleksli bakıştan, kötü niyetten, yanlış tarih okumalarından, tarihselci tahribattan söz etmek ve daha fazla uzatmak istemiyorum.
Hz. Ömer döneminde oluşan ve gelişen yargı, güvenlik, ekonomi ve denetim kurumlarının Akyol’un zihin dünyasında nasıl bir yerinin olduğunu sorabilirim; ama gerek yok.
Sadece “Bu çağda krallıklar oluyor, emirlikler oluyor da neden hilafet olmasın?” diye sormak istiyorum.
STRATEJİK
Davutoğlu: “Allah'ın mescidine kimin gireceğine iktidar karar verdi” demiş.
Kendisi görevde olsaydı ve hem virüs belası hem de güvenlik sorunları ile mücadele edilseydi cami içinin “ilk cumaya has olarak” kontrollü tutulmasını son derece normal karşılar, tepki gösterenleri cahillikle, siyaset bilmemekle suçlardı.
Hele bir de konu Ayasofya olunca ve uluslararası tepkiler bu boyutta seyredince kontrol ve dikkatin mantığı daha siyasi kelimelerle ifade edilecekti.
Salgın dolayısıyla Allah’ın evine (Beytullah) kimin gireceğine karar veren bir Suudi krallığı gerçeği orta yerde dururken…
Neymiş efendim, ‘Allah’ın mescidine kimin gireceğine iktidar karar’ vermiş…
Maalesef vıcık vıcık haset ve nefret kokuyor bu sözler.
Kusura bakmayın; ama net kelimelerle ifade edeceğim.
Artık bunun adı “stratejik derinlik” falan değil. Bu düpedüz çamur. Yani “stratejik” bile değil.
KAÇ KİŞİ DİRENİYORUZ?
CHP milletvekili Tuncay Özkan, meclisten geçen “sosyal medya düzenlemesine” sosyal medya hesabından tepkisini göstermiş:
“Flaş falaş.
Sosyal medyayı sansürleyecek düzenlemeye karşı öncelikle gençleri ve bütün kullanıcıları özgürlüklerini savunmaya çağırıyoruz. İfade özgürlüğünü ortadan kaldıracak bu düzenlemeye karşı bütün mecralarda kullanıcılar özgürlüklerini savunmalıdır. Sonuna kadar direneceğiz.”
AK Parti milletvekili Bülent Turan, son derece yerinde bir cevap vermiş:
“16 saat süren kanun görüşmelerine hiç gelmedi. Nerde direndi acaba!”
Bir defa şunu bilelim:
Tuncay Özkan, başkalarını gaza getirip işin içinden sıyrılma uzmanıdır.
Biraz geriye giderek izah etmeye çalışayım.
Gazetelerde yöneticilik yaparken nasıl olduysa birdenbire bir televizyon kanalı kurdu Tuncay Özkan.
Adı Kanaltürk…
Kemalist ve ulusalcı bir çizgide yayın yapan televizyon kanalında bir süre sonra işler iyi gitmemeye başladı. Tuncay Özkan, “biz kaç kişiyiz” diye hareket başlattı, "bizkackisiyiz.com" diye bir site açtı.
Kemalist değerleri savunmak adına kısa sürede bir milyondan fazla kişi harekete destek verdi.
Tam o sıralarda Tuncay Özkan Kanaltürk’ü “Gülen’in adamı” olduğu her yerde dillendirilen Akın İpek’e sattı.
İnsanları toplamış sonra ilk fırsatta kanalı, karşı olduğunu söylediği Gülencilere satmıştı.
Ona destek verenler bu hareketine karşılık onu “ihanet” ile suçlamışlardı. Hatta “bizkaclirayiz.com” diye site açılarak tepki gösterilmişti.
O yüzden eğer Tuncay Özkan, direnişten söz ediyorsa bilinmeli ki, insanları gaza getirirken, “yeni düzenlemeden nasıl faydalanırım” araştırmasına girmiştir.
Direnişini orada aramak lazım.