İttifaklar oluyor, yeni partiler kuruluyor; ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’da anlaşılması zor bir rahatlık var.

Dışarıya sert mesajlar verirken bir anda uzlaşmacı bir dil kullanabiliyor. İçeriye yönelik ise bazen sanki “şöyle zevkine bir döveyim” edasıyla cevaplar veriyor Kılıçdaroğlu’na.

Darbe tartışmaları da fazla heyecanlandırmıyor.

“Bunun hikmeti nedir acaba?” diye düşünürken Azerbaycan dönüşünde gazetecilere verdiği cevapların satır aralarında beni şaşırtan ifadelere rastladım.

Bir gazetecinin “Devletin elinde 15 Temmuz darbe girişiminin sivil ayağına dair bir bilgi, bulgu var mı?" sorusuna şu cevabı verdi:

"Bu konularla alakalı HTS kayıtlarının zamanlamaları çok önemli. Konseyin şu anda içinde olup dedikoduları yapılanlarla alakalı zannediyorum bu kayıtlar ortaya döküldüğünde Türkiye'de çok daha farklı bir hava eser ve esecektir. Bunun için bizim de biraz sabırlı olmamız gerekiyor. Bu adımlar da atılacaktır. Böyle şu anda bazı şeyler açıklanmıyor diye her taraf süt limandır zannedilmesin. Açıklandığı anda zaten artık kel görünecektir."

Dikkat çekici ifadeleri toplayayım:

“Çok farklı bir hava esecek

Biraz sabırlı olun

Bu adımlar atılacak

Her tarafı sütliman zannetmeyin

Bekleyin kel görünecek…”

Ben bundan ne anladığımı -en azından bir kısmını- söyleyeyim de siz ne anladığınızla kıyaslayın.

Erdoğan bir şeyleri bekliyor. Ne olduğunu bilmiyorum ve hatta tahmin de edemiyorum; ama bir şeyler beklediği konusunda neredeyse eminim.

Yerel ve bölgesel değişimlerin meydana getirdiği/getireceği süreçleri izliyor ve çevresine de sabırlı olmalarını öğütlüyor.

Alttan alta çalışmalar, araştırmalar var, yani sessizlik görüntüsüne aldanmayın.

Bekleyin, bir süre içinde bazı belgeler ve isimler çıkacak ve Türkiye’nin siyasi dengelerinde bir deprem yaşanacak.

Evet, benim anladıklarımın en azından bir kısmı bunlar.

Şimdi sizi görelim…

KORONA

Çok konuşulan virüs konusuna girmek ve siyasetten biraz uzak laflar etmek istiyorum; ama bakalım ne kadar başaracağım.

Son yılların virüsleri bende hep şüphelere neden olmuştur.

Öyle ya bilgisayar virüslerini üretenlerin bir kısmı istihbarat için bunu yaparken bir kısmının ise antivirüsünü üreterek para kazanma amacı taşıdıkları artık herkesçe biliniyor. Hatta antivirüs üretilmeden virüsün dolaşıma sokulmadığı söyleniyor.

Canlı organizmalarda etkili olan virüsler için de benzer düşüncelerim var.

Yanılıyor olabilirim ve inanın bana bundan hiç gocunmam.

Aslında konumuz korona virüs ya da yeni ismiyle covid-19 ve ona gösterilen tepkiler.

Yayılma hızı, belli bir yaşın üzerinde olanlar ve bazı hastalıkları taşıyanlara karşı ölümcül olması insanları ürkütüyor.

Aşısı da ilacı da henüz yok ya da daha piyasaya sürülme zamanı gelmedi. Kim bilir belki de komployu kuranlar belli bir sayıya ulaşmadan ilacını piyasaya sürmeyecekler.

Ama bu arada hijyene, temizliğe, vücut direncini artırmaya dikkat etmek gerektiğini uzmanlar belirtiyor.

İşte tam bu sırada soğuk algınlıklarına karşı vücut direncini artıran, pekmez, sarmısaklı kelle paça, baharatlı çorbalar tavsiye edenler oldu ki, bu son derece normal bir şey.

Dedik ya ilacı halen yok.

Ama işte her zaman geleneğe ve halk kültürüne tepeden bakanlar yine piyasaya çıktı “Bu kadar hızlı yayılan ve ölümcül olan virüse karşı pekmez ve kelle paça” diyerek dudak büktüler, alay ettiler.

Size bir şey söyleyeyim mi, bu tipler asla tedavi olmaz!

İşte bunlara karşı Demirel’in meşhur lafı tam da oturuyor. Benzin sıkıntısından söz edenlere “Benzin vardı da biz mi içtik” demişti.

Yani virüsün ilacı var da buna rağmen “İlacı kullanmayın, pekmez kullanın” diyen mi var?

Neyse sevgili okurlar. Allah sizi cümle virüslerden ve iflah olmaz tiplerden korusun.