Hüseyin Kaya / Doğruhaber
Kanal İstanbul ve Libya tartışmaları bazı şeylerin gözden kaçmasına neden oldu gibi.
Mesela geçen hafta yaşanan şu gelişme…
Kısaca özetlersek;
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullardaki öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelik 2014 yılında değiştirilerek lise ve ortaokul öğrencilerine başörtüsü serbestisinin önü açılmıştı.
YARSAV eski başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, bunu içine sindirememiş ve düzenlemenin iptali istemiyle dava açmıştı.
Süreç ilginç bir şekilde gelişti.
Danıştay Başsavcılığı yönetmeliğin iptal edilmesi yönünde görüş belirtti. Danıştay 8. Dairesi ise talebi reddetti. 8. Daire kararın gerekçesinde, ortaokul ve liselerde açıkça başörtüsünü yasaklayan herhangi bir anayasal ya da yasal hüküm bulunmadığını belirtirken, dava konusu değişiklikle ise bir sınırlama değil, din ve vicdan hürriyeti kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülük gereği serbestlik getirildiğini savundu.
Eminağaoğlu buna da itiraz etti. İtirazı görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, oy çokluğuyla dairenin kararını onadı.
Danıştay üyeleri Gürsel Mekik, Ziya Özcan, Turgay Tuncay Varlı ve Mühsin Yıldız karara muhalefet ederek, karşı oy yazdı. Daha önce AİHM’nin türban yasağına ilişkin karara atıf yapılan karşı oy yazısında, “Bunun doğal sonucu olarak, özel alandan kamusala, kamusaldan resmi alana doğru gidildikçe bireysel özgürlüklerin ve bu bağlamda dinsel simge ve giysilerin kullanımının, ülkenin özgül koşulları da dikkate alınarak diğerlerinin davranışlarından daha kolayca etkilenecek yaşta bulunan öğrencilik çağındaki çocukların hak ve özgürlüklerinin korunması ve kamu düzeninin sağlanmasına yönelik meşru bir amaca hizmet etmek üzere sınırlandırılmasında hukuksal bir sakınca bulunmamaktadır” denildi.
Bu olay teyakkuzda bulunmak gerektiğine dair önemli bir uyarıdır.
Her ne kadar CHP dahil muhalefet partileri artık memlekette “başörtüsü sorunu” kalmadığını iddia etseler de işin aslı öyle değil. İlk fırsatta yasakçı Kemalist zihniyetin tekrar devreye gireceği hatta bu kez intikamcı bir tavırla davranacağı ortadadır.
Baksanıza “muhalefet şerhindeki garabete!
Neymiş efendim, bu yaşta birbirlerini etkileyebiliyorlarmış da, ülkenin özgün koşulları gereğiymiş de…
Ve itiraz metninde Kemalist zihniyeti en iyi tarif eden anlayış da bu olsa gerek.
Din ve inanç özgürlüğünün ayaklar altına alınmasında hukuksal bir sakınca yokmuş!
Sanki bu memleket Müslüman değil de asıl olan “din dışılık” asıl olan sekülerlikmiş gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor.
Başı örtülü olan başı açık olandan etkilenip açılınca bir sorun yok; ama örtülüden etkilenilmesi ihtimalinden dolayı yasaklamak gerekiyormuş.
Bir defa şunun net olarak anlaşılması lazım.
Baskıcı Kemalist zihniyet eğer yasakçı uygulama taleplerinden vazgeçmiş gibi görünüyorsa bu değiştiğinden, özgürlüklere ve insan haklarına değer verdiğinden dolayı değildir. Sadece gücü yetmediği için susmaktadır. İlk fırsatta eski kodlarına döneceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Siyasi çekişmelerin içinde kaybolanların bunu gözden kaçırmaması gerekir.