Geçen hafta ABD Başkanı Donald Trump, yine gündeme gelmeyi başardı. Amerikan başkanı, Twitter hesabından yaptığı ırkçı çıkışlarına bir yenisini ekledi.

'Hükümetleri tamamen felaket olan ülkelerden gelen kadın Kongre üyeleri' diye seslendiği Demokratların 'ülkelerine geri dönmeleri gerektiğini' söyledi.

Kadın kongre üyeleri gereken cevabı yine Twitter’dan verdiler:

Alexandria Ocasio-Cortez, "Bizi seçen Amerika'yı kabul kabullenememesinin üstüne, bizim sizden korkmadığımızı da kabullenemiyorsunuz" dedi.

Rashida Tlaib, Trump'ın 'görevini kötüye kullanmakla suçlanması gerektiğini' söylerken, Ayanna Pressley de "Irkçılık böyle bir şey. Biz ise demokrasiyiz" diye yazdı.

İlhan Omar da Trump'ın 'beyaz milliyetçiliği körüklediğini' belirtti ve “Gördüğümüz en kötü, en yolsuz, en beceriksiz başkan” dedi.

Trump’ın bu söylemi bize çok yabancı gelmedi.

Kendini memleketin sahibi görenler her zaman ötekileştirdikleri kimseler için benzer ifadeler kullanırlar.

Bir dönem dindar insanların İran’a ya da Suudi Arabistan’a gitmesi istenirdi.

Hatta cumhurbaşkanlığı da yapan Demirel “Türban gericiliktir, türbanla okumak isteyen Arabistan’a gitsin” demişti.

İslamköylü Çoban Süleyman, daha önce kendisini aşağılayan laikçi sol elitin gözüne girmek için halkın inanç değerlerini aşağılıyor ve ekseriyeti yok sayıyordu.

Avrupa’da, özellikle Almanya ve Avusturya’da yabancılara yönelik benzer ifadeler söz konusuydu.

Sonradan düşmanlık yabancılardan çok doğrudan İslam’a yöneldi.

Hollandalı faşist Wilders, “Erdoğan’a oy verenler Türkiye’ye gitsin” demişti.”

Türkiye’de de “Suriyeliler gitsin” diyen ırkçı bir kesim var.

Geçenlerde bir iftirayı sosyal medyada köpürtüp mültecilerin saldırıya uğramasına, yaralanmasına neden oldular.

Ve ilginç olan ne biliyor musunuz?

Bunu söyleyenlerin çoğunun göçmen olduğu hatta birçoğunun Türk bile olmadığı söyleniyor.

Kökeni sorgulanmasın, ya da dışlanmasın diye “köken sorgulayıcılığına” soyunmak nasıl bir psikolojik hastalıktır bilemiyorum.

Ama işte ırkçılık benzeri ilkesiz ve kirli ideolojiler ne olduğuna değil ne dediğine bakıyor.

Kendileri dışındakilere ne söz ne de hayat hakkı tanımak istemiyorlar.

Sözlerinin tümüyle saçma ve temelsiz olması, attıkları iftiraların ortaya çıkmasına rağmen yüzlerinin kızarmaması aslında ne kadar omurgasız olduklarını da ortaya koyuyor.

Aynen Trump’ın sözleri gibi.

Mesela…

Aşağıladığı dört kadın siyasetçiden üçü Amerika’da doğmuş, biri de küçük yaşta Amerika’ya gelmiş.

Yani aslında geldikleri bir ülke yok!

Ama Amerikan başkanının ırkçılığı gözlerini öyle bir kör etmiş ki, karısının bir Doğu Avrupalı olduğunu ve ancak 36 yaşında Amerikan vatandaşı olduğunu unutmuştur.

Hatta kendisinin dedesinin de bir Alman göçmeni olduğunu göz ardı ediyor Trump.

Eğer herkes ülkesine gidecekse hem beyazların hem de Afrika kökenlilerin Amerika’yı terk etmesi, sadece Kızılderililerin kalması gerekir.

Trump da Almanya’ya gidip neo nazi partilerinden birinin adayı olur artık.

Bunları düşündüğünü hiç sanmıyorum.

Dedik ya ırkçılık gözleri kör eden iğrenç bir hastalık!