CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘İhlaszedeler’in paralarını geri alabilmesi için hazırladıkları kanun teklifine Meclis’ten destek isterken “Allah’a inanıyorsanız bu kanuna ‘Evet’ diyeceksiniz” dedi.

“Kemal Beyin her zamanki garipliklerinden” diyorsanız bence biraz bekleyin

Kılıçdaroğlu iki tehlikeli şey yapıyor.

Bir dini siyasete alet ediyor, bir de anayasayı ihlal ediyor.

Tabii bu arada önemli bir konuya da parmak basmış oluyor.

Evet, laik bir devlette “Allah’a inanıyorsanız bu kanuna “evet” diyeceksiniz” diyemezsiniz.

Ama Kılıçdaroğlu bununla yetinmiyor hazırladıkları teklife vekillerin “Evet” ya da “Hayır” diyerek inançlı mı inançsız mı olduklarını ortaya çıkaracak ki bu Anayasa madde 24’e aykırıdır.

Anayasanın 24. Maddesinde şöyle bir ibare vardır:  “Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.”

İnsanlar tercihlerini belirttiklerinde inanç ve kanaatlerini de açıklamış olacaklardır.

Tabii Kılıçdaroğlu’nun ölçülerine göre…

Gelelim önemli konuya…

Kemal bey fark ettirmeden “dürüstlük, hak, adalet” gibi konuları doğrudan Allah inancına bağlıyor ki bunun üzerinde durulmalıdır.

Kılıçdaroğlu “Dinci hırsızlık yapabilir, adaletsiz davranabilir; ama din hırsızlığa karşıdır ve adaleti emreder” demek istiyor ki, bu oldukça önemli bir tespittir.

Özellikle CHP zihniyeti açısından.

BABALAR VE ÇOCUKLAR

Biliyorsunuz daha geçenlerde CHP’nin Ankara adayı olan Mansur Yavaş, “Hayvanlara eziyet edenler çoğunlukla dindarların çocuklarıdır” demişti de muhafazakar kesimden ciddi tepkiler almıştı.

İşin aslına bakarsanız hem Mansur Yavaş hem CHP hem de ona tepki gösteren Ak Parti çevrelerinin söylemleri problemli.

Mansur Yavaş, yeni laik mahallesinde “Sizin gibi düşünüyor, sizin gibi yaşıyorum” algısını oluşturmak için bir “hayvansever” ve bir “dindar eleştirmeni” pozu takınıyor; ama hayvanlara eziyet konusunda söylediklerini destekleyecek hiçbir veri olmadığı için ortada kalıyor.

Peki ya onu eleştirenler…

Hükümet gücünü, belediye gücünü ellerinde bulunduranlar “dindar kimlikleri” ile sokak hayvanları için sahici anlamda yapabildikleri neyi gösterebiliyorlar?

Bir de işin açığa düşme kısmı var.

“Dindarların çocuklarını” suçlayan Mansur Yavaş, konu İzmir adayları Tunç Soyer ve babasının yaptıkları olunca bir şey söyleyebiliyor mu?

Bir de meseleye diğer taraftan bakalım.

Mansur Yavaş’ı “Dindarların çocuklarını” suçladığı için eleştirenler aynı ilkeli tavrı gösterip Nurettin Soyer’den dolayı Tunç Soyer’e de laf edilmesine tepki göstermeliydiler öyle değil mi?

Maalesef böyle ilkeli bir siyaseti göremiyoruz.

 

DEVRİMCİ

Yerel seçimlerde İYİ Parti ile ittifak yapan CHP, Beyoğlu’nda Alper Taş’ı aday olarak gösterdi.

Alper Taş, ÖDP’nin eski genel başkanı idi ve kendini bir sosyalist olarak görüyor.

Bir haber sitesi Alper Taş ile bir söyleşi gerçekleştirmiş.

Oy almak için “takiyye” yapmayacağını belirten Alper Taş, “Kemalist değiliz ama Atatürk’ü devrimci olarak görürüz” demiş.

Eskiden Türk solunun kafa karışıklığı yaşadığını düşünürdüm; ama şimdilerde değişimin tümüyle “yaşlanma sendromu” olduğu kanaatindeyim.

Bernard Shaw’a ait olduğu söylenen şöyle bir söz vardır: “Yirmisinde komünist olmayanın kalbi, kırkında hala komünist olanın ise aklı yoktur.”

İmam Hatip’te komünist olduğunu övünerek söylüyor Alper Taş; ama kırkından sonra bir belediye başkanlığı için bir dönem militan solun “sosyal faşist” dediği bir partide aday oluyor.

Gelelim Atatürk’ün “devrimciliği” meselesine…

Sanırım Alper Taş “Atatürk’ü devrimci olarak görürüz” derken “sosyalist bir devrimciliği” kast etmiyor.

Yakın tarih bize Atatürk’ün sosyalistlerle arasının hiç de iyi olmadığını söylüyor.

Mustafa Suphi ve arkadaşlarının başına gelenlerden, Nazım Hikmet’in zindan ve sürgünlerinden söz etmeye gerek yok sanırım. 1932’de Cumhuriyet Gazetesinin manşeti “Kemalist Türkiye’den Faşist İtalya’ya selam” şeklindeydi.

Alper Taş, devrimciliğe nasıl bir anlam yüklüyor merak ettim.