Suudi konsolosluğuna girdikten sonra bir daha kendisinden haber alınamayan gazeteci Cemal Kaşıkçı olayı gizemini koruyor.

Bir süre sessiz kaldıktan sonra AB`den ve ABD`den de “endişeliyiz” açıklaması geldikten sonra mesele biraz daha dikkati çekmeye başladı.

Peki, kim bu Kaşıkçı?

Ben ilk duyduğumda aklıma hemen şunlar geldi. Kaşıkçı Elması ve Adnan Kaşıkçı.

Kaşıkçı Elması, Topkapı Sarayı müzesinde bulunan ve şeklinden dolayı bu ismi alan kıymetli bir taş.

Peki ya Adnan Kaşıkçı?

Bağlantılar çok ilginç!

Şu bilgi çok dikkatimi çekti:

“Gazeteci Cemal Kaşıkçı, ünlü silah kaçakçısı Adnan Kaşıkçı'nın yeğeni. Adnan Kaşıkçı'nın kız kardeşi Samira Kaşıkçı, İngiliz Prens Charles`ın eşi Prenses Diana ile birlikte ölen Dodi el Fayed'in annesi. Adnan Kaşıkçı'nın yeğeni Hasan Kaşıkçı da Reina saldırısından kurtulmuş.”

Adnan Kaşıkçı Amerika`nın İsrail üzerinden İran`a silah satışında en önemli aracıydı aynı zamanda. 1986`da ortaya çıktığında “irangate” skandalı olarak adlandırılan olaydan dolayı Amerikalı çok sayıda üst düzey bürokrat istifa etmek zorunda kalmış, hatta intihar edenler olmuştu. Amerika o dönemde İran`a düşmanlık yapıyor; ama el altından da muhalif diye düşündüğü devlet görevlilerine silah veriyordu. Skandal ortaya çıktığında en büyük maddi zarara uğrayan kişi Adnan Kaşıkçı idi.

Cemal Kaşıkçı hem Suud kraliyet ailesi hem de Trump muhalifi bir gazeteci.

Türkiye`nin hem Suud yönetimiyle hem de Trump`la arası pek iyi değil.

Cemal Kaşıkçı, Suudi`nin Washington büyükelçiliği tarafından İstanbul`a yönlendiriliyor.

Yani İstanbul`a geleceği önceden belli. Hatta randevu aldığı için hangi gün geleceği bile biliniyor. O yüzden hazırlık yapılıyor ve Suudi`den bir ekip çağırılıyor. Elçilikteki kameralar kapatılıyor, Türk vatandaşı görevliler izne çıkarılıyor.

Yani Suudi yönetimi, Cemal Kaşıkçı kaybolduktan sonra ortaya çıkacak tepkileri önceden öngörüyor, ajans muhabirine elçiliği gezdiriyor, Türkiye`ye arama izni veriyor.

Eskiden yaşanmış olaylar göz önünde bulundurulduğunda bazılarında bu işte Suudi`nin siyasi ve istihbarat aklının yeterli olmadığı izlenimi oluşuyor. Yani işin içerisinde “başkaları” da bulunabilir.

Şöyle bir soru geliyor akla.

Neden Suudi yönetimi en etkili muhaliflerinden birinden kurtulmak için en iyi müttefiki olan Amerikan topraklarını seçmedi de meseleyi İstanbul`a taşıdı?

Kaşıkçı olayı Suudi açısından Türkiye ile ilişkileri koparma fırsatı oluşturabilir mi?

Olabilir.

 

CASUSULUK KRİTERLERİ

Hakkında ömür boyu hapis cezası istenen Nazlı Ilıcak “Casusluğa uygun bir yapım yok” demiş.

Benim aklıma takıldı. Casusluğa uygun yapı nasıl oluyor? Nazlı Ilıcak onu da izah etseydi iyi olurdu.

Eğer casusluk, kimliğini gizleyip bilgiler elde etme işi ise kendisi de bir ara kadınlar hapishanesine bir suçlu gibi girip aldığı bilgileri gazetesinde kullanmıştı.

Eğer “o casusluk değil, iyi rol yapmadır” diyorsanız diyeceğim bir şey yok.

Sanırım casusların da en iyi özelliği iyi rol yapmalarıdır.

Yine de Nazlı Ilıcak`tan “casusluğa uygun yapı” hakkında kamuoyunu bilgilendirmesini istiyoruz.

Belki bu arada medya dünyasında “gazetecilik rolü yapan” kişilerden de haberdar oluruz.