Siyaset Gemisi / Köşeden Köşeye

Karpuz Politikasına Devam mı ?

 

Ümit Zileli (Sözcü):

“Sonunda o da oldu; 2011 yılında Milliyet ve Vatan gazetelerini 74 milyon dolara sattığı Erdoğan Demirören, bu kez tüm Doğan Medya'yı 1 milyar 100 milyon dolar karşılığı satın alıyor ve bir anda “Medya Devi” unvanına sahip oluyordu!.. İktidara “hüngür hüngür ağlayacak” denli yandaş olan Demirören, daha 7 yıl önce 74 milyon doları bile tek başına ödeyemeyip ortaklıkla gazete alırken şimdi bu muazzam parayı nereden buldu, arkasında kim var soruları pek anlamsız kalıyor!

Tam da Türkiye'nin en yaşamsal “var olmak-yol olmak” bandındaki seçimi öncesi medyada iktidar desteği yüzde 90'a ulaşmışsa, orası sözün tükendiği yerdir!.. Aydın Doğan hem kendisine, hem medyaya, hem bu ülkenin aydınlık, yurtsever insanlarına ihanet etmiştir… Etrafına “dayanacak gücüm kalmadı” demiş!, yazık! Kendin ettin, kendin buldun Aydın Ağa…

-Sarı Öküzü vermeyeceğidin!..”

Bu hafta köşe yazılarından yaptığımız alıntıları Doğan Medya`nın satılması konusuna ayırdık.

Sevinenler, üzülenler ve tepki gösterenler oldu bu satışa.

Tabii bir de “oh oldu” modunda yazılar döşenen Sözcü yazarlarını unutmamak lazım. Çoğu Hürriyet`ten kovulmuş kişiler…

İşte Ümit Zileli de       “Sarı Öküzü vermeyeceğidin!..” derken tam da bunu kast ediyor.

Sözün özü, “Bizi harcadın, biz ki, Cumhuriyetin yılmaz savunucuları olarak yazıyorduk, işte sıra sana geldi” demek istiyor.

Doğan ile Demirören arasında “dünya görüşü” anlamında pek bir fark olduğunu sanmıyorum; ama nedense Ümit Zileli bu “satışı” bir ticari faaliyet olarak değil de “ihanet” olarak değerlendirmiş.

Aslında mesele şu:

Aydın Doğan, politik tutumundan dolayı değil kendisine “pahalıya mal olan” bazı gazetecileri kovduğu için eleştiriliyor ve “hain” ilan ediliyor.

--------------

Serdar Arseven (Milat):

“Sayın Aydın Doğan…

Şimdi…

Çekiliyor…

Bize kalan bu “hikaye”den efendim, “kıssadan hisse” yani:

-Etrafımızda tutacaklarımızı seçerken kılı kırk değil, kırk milyon yaralım!..

-Her daim “adaletli” olalım ve “mütevazı”…

-Kalbimizle “kibir” izleri var ise…

-Geç kalmadan söküp atalım!..

-Aslını, feslini iyice araştırmadan hiçbir kişi ve konu hakkında “hüküm” vermeye kalkışmayalım!..

-“Düşmanları” azaltmanın, “dostları” arttırmanın gayreti içinde olalım!..

-Kalp kırmayalım, “kul hakkı” ile gitmemek için çaba sarf edelim.

-Dünyada “güç” sahibi olabilmek için, hesap gününde “güç” durumda kalmayı göze almayalım!..

Yaratılış sebepsiz değil malûm, her insanın bir görevi var…

Sayın Aydın Doğan`ın “hizmetleri”nden bahisle girdim ya bu yazıya;

Evet, büyük hizmetleri olmuştur!..

Patronajındaki medya organları, kıymetlerimize ve kıymetlilerimize öfke ve iftiralarla saldırınca…

Mağdur ve mağdurelerimizin hırsları artmış, heyecanları tırmanmış, azimleri kamçılanmıştır!..

Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek`in “Sen benim ifadem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın!..”  diyerek işaret ettiği “motivasyonu” sağlamıştır milyonlara…”

Arseven`in “Kıssadan hisse”leri önemli.

Özellikle, “adalet”, “kul hakkı” ve “hesap günü”ne vurgu yapması iyi bir sonuç çıkardığını gösteriyor.

Bu üç önemli kavram da maalesef ya hiç önemsenmiyor ya da “konjonktür değirmeninde” öğütülerek değişik formatta piyasaya sunuluyor.

Maalesef...

---------

Kemal Öztürk (Yeni Şafak):

“Medya sektöründe kâr eden kurum neredeyse kalmadı desem yeridir. Sürekli olarak meslektaşlarımız işten çıkartılıyor, bütçeler kısılıyor, ucuz bütçeli programlar yapılıyor ve kalite yerlerde sürünüyor. Sanırım medya sektörü tarihinin en zor günlerini geçiriyor şu anda.

Tüm bunlar reklâmların, ilginin ve genç kuşağın internet ortamına, dijital dünyaya kaymasından dolayı yaşanıyor. Ne şaşırtıcıdır ki, bir gazetenin internet sitesi, kâğıda basılı kısmından daha çok okunuyor ve onu sübvanse ediyor. Neden kâğıtta ısrar ediyor insanlar, bunu anlamıyorum?

Durum kötü ama daha vahimini henüz anlatmadım. Medya dünyasını çok radikal bir şekilde değiştiren dijital devrim, sosyal medya araçları ile konvansiyonel medyayı tamamen ortadan kaldıracak.

Kâğıda basılı gazeteleri ve dergileri sadece müzelerde göreceğiz bir süre sonra. Tıpkı el yazması kitaplar gibi.

Buna inanmayanlar ve buna yatırım yapmayanlar ise sektörden silinecek tamamen.”

Kemal Öztürk, Doğan Medya`nın satışından söz ettikten basın sektörü için “distopik” bir tablo çiziyor.

Söylediklerinde büyük oranda haklı; ama bu arada bu “haber alma” şeklinin manipülasyonlara daha fazla açık olduğundan, haberdar olmanın bilgilenmenin önüne geçtiğinden ve bunun da hikmete giden tüm kapıları kapattığından söz etseydi…

Ve buna karşı (sektörel anlamda değil) nasıl bir pozisyon alınması gerektiğini anlatsaydı…

----------

Fehmi Koru (fehmikoru.com):

“Hürriyet`in satılışını yorumlayan yorumlayana. Satış süreci olağanüstü sessiz götürüldüğü ve anlaşma birdenbire açıklandığı için olmalı bu. Yoksa Hürriyet ilk kez el değiştirmiyor.

Erol Simavi 1991 yılında Hürriyet`i satmaya karar vermiş, ilgi duyan bir yabancı ile görüştükten sonra, onun teklif ettiği fiyatın neredeyse yarısına gazetesini Aydın Doğan`a devretmişti.

Şimdi de Aydın Doğan Erdoğan Demirören`e devretmiş oluyor Hürriyet`i… Kimileri bunun daha önce açıklanmış piyasa değerinin bayağı altında gerçekleştiğini ileri sürüyor. (…)

 “Türkiye Türklerindir” başlığı…

Cevap Sedat Simavi`den gelmişti:

 “Bu gazeteye on paralık yabancı sermaye sokmadım; ben yüzde yüz su katılmamış Türk`üm ve Türklüğün ideallerini tahakkuk ettirmek için bu gazeteyi çıkarıyorum…”  (11 Aralık 1949)

Simavi, bu cevaptan bir ay önce de (Kasım 1949`da), gazetenin logosunun yanına “Türkiye Türklerindir” sloganını yerleştirmişti.

Hatırlayacaksınız: Bir ara ‘Türk` sözcüğü yerine ‘Türkiyelilik` yaygın kullanıma sokulduğunda, birileri “Türkiye Türklerindir” sloganının kaldırılması yolunda bir kampanya açmış, gazetenin o zamanki yönetmeni, Ertuğrul Özkök, köşesinde şu şaşırtıcı açıklamayı yapmıştı:

 Bazen çok liberal çevrelerde, ‘O cümleyi çıkarmayı düşünmüyor musunuz` sorularıyla karşılaşırım.  Her defasında verdiğim cevap şudur:  ‘O cümleyi oradan çıkarmaya ne benim, ne de Hürriyet`in sahibinin gücü yeter.` İstesek de çıkaramayız.”

İşte böyle; ‘patron` konumundaki kişinin tasarruflarının sınırlı olduğu bir gazetedir Hürriyet.

Bu sebeple de, “Hürriyet aslında devletin gazetesidir” iddiasını seslendirenler vardır.”

Fehmi Koru önemli bilgiler veriyor.

Hürriyet ve devlet arasındaki ilişki konusunda biraz daha bilgi verseydi –ki eminim bilgisi vardır- faydalı olurdu.

Bu arada uzun yıllar Hürriyet`in “Genel yayın yönetmeni” olma isteğinin Fehmi Koru`da bir ukdeye dönüştüğünden ve şimdilerdeki satış operasyonuyla bu ukdenin iyileşmeyecek hale geldiğinden de söz edebiliriz.

---------

Engin Ardıç (Sabah):

“İşin bittiğini, el sıkışıldığını, çayların içildiğini iddia eden de var, "görüşmeler sürüyor" diyen de... Rakam olarak 1 milyar doların biraz üstü, biraz altı konuşuluyor.

Tutturabildiğine artık.

Koç grubu buna nasıl göz yumdu?

Yoksa hükümete karşı giriştiği savaşta o da mı pes etti? Hani aileden birini cumhurbaşkanlığına aday göstereceklerdi yahu, kalemşorları o yönde yayın yapıyordu?

Alan ya da alacak olan, Erdoğan Demirören.

Yani daha önce aynı kişiden Milliyet ve Vatan gazetelerini almış olan işadamı.

Tayyip Erdoğan'a karşı giriştiği büyük kavgada belden aşağı vuruşlarıyla ünlü Aydın Bey için "yıkılmaz ama çok yıpranır" demişlerdi...

Böylece havlu attı.

Herhalde aslen memleketi olan Kelkit'te "süt sığırcılığı" işini sürdürecektir, ayrıca mukavva fabrikası, tavuk çiftliği falan da vardı... Gül gibi geçinir gider.

Belki alacağı parayı damatlarına dağıtır, belki de kendine özel tasarım "cepli kefen" yaptırır, ne bileyim ben? Allah uzun ömür versin de paraları gönlünce yesin.

Asıl ilginç olan şu:

Demirören bu medyayla ne yapacaktır?

Para kazanacak, özellikle Vatan denilen gereksiz gazeteden kaybettiği milyonlarca doları "telafi" etme yoluna gidecektir, orası muhakkak da...

İktidarı destekleyecek midir, muhalefete mi geçecektir?

Yoksa, bugüne kadar Milliyet ve Vatan'da yürüttüğü "karpuz politikasına" devam mı edecektir?

Karpuz, yani kabuğu yeşil, içi kırmızı... (…)

Benim asıl merak ettiğim de şudur:

Bizim Yozgat gülü, Sözcü gazetesindeki yazılarına ne zaman başlıyor?”

Doğan Medyanın satışı ile ilgili en aklı başında yorumlardan birini yapmış Engin Ardıç.

Halihazırdaki “karpuz politikası”ndan söz ediyorum.

Bir de şu var: Şu anda Milliyet`in nasıl bir gazetecilik yaptığına, (ahlaki dejenerasyona katkı anlamında) neleri gündeme getirdiğine bakarsanız nerede durduğunu görürsünüz.

------------

Hikmet Genç (Akşam):

“Lakin, “Doğan Grubu satıldı, efendim muhalif ses kısıldı, şöyle yandaş çoğaldı, böyle ucuza gitti..vs,” deyip neden karalar bağlıyorsunuz ki?.. (Elin gâvuru almadı ya… Satın alan kişi, bu ülkenin tanınmış saygın bir işadamı)

Ulan boşuna üzülüyorsunuz…

Doğan Grubu çoktandır sizin ‘vesayetçi-faşizan statükocu` zihniyetinize hizmet edecek imkan ve kabiliyetini haiz değil ki?.. (28 Şubat sürecinde olduğu gibi topukları kıçlarına vurarak askeri brifinglere koşuşturan Babıali puştlarının devri geride kaldı!)

Kılıçdaroğlu`na oynadılar, girdiği her seçimi kaybetti…

Maşallah dedikleri 1 hafta yaşamıyor zaten…

Her referandumda ‘Hayır`ı desteklediler, millet her defasında ‘Evet` dedi…

Televizyonda saz çaldırdıkları şimdi içeride çalıyor…

Vesayet odakları olmayınca cunta gazeteciliği tutmuyor…

Ertuğrul bile eskiden ‘Ben beyaz bir maymunum` diyordu, bugün ‘Homo Sapiens`ten söz ediyor…

Ahmet Hakan da tesettürlü kadına tüküren namussuzun peşine düşüyor…

Velhasıl vatana millete hayırlı olsun…”

Hikmet Genç de sevinenlerden ve öyle görünüyor ki, “hükümet muhalifi” modundan çıkmak “hayırlı” olmak için yeterli gibi.

Doğan Medyanın öncülük ettiği medya, bir süredir özellikle “taciz-tecavüz” haberlerini abartarak gündeme getirerek hem toplumsal ahlaki dokuyu tahrip ediyor hem de toplumun gözünde bazı şeylerin normalleşmesini sağlamaya çalışıyordu. Özellikle de imam hatip ve Kur`an Kursları üzerinden bu haberleri köpürtme çabası kirli bir gündeme sahip olduklarını gösteriyordu.

Peki Demirören`in elindeki medya bu konuda temiz mi?

Adam açıkça “yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır” diyor ve yaptıkları ortada.

O zaman…

O zaman sizin derdiniz sadece “hükümet muhalifi” bir medyanın kalmamasıdır. Bir medya hükümet muhalifi olmadıktan sonra dizilerinde ahlak dışı ilişkileri özendiriyorsa da sizin için fazla önemli değildir demek ki…

Maalesef...