Dünyada yaşanan olaylara bakıldığında sürekli bir hukuk ve hukuksuzluktan bahsedilir. Bunun çoğu zaman toplumsal gerçeklikle uyuşmadığı söylenir. Nedir bu hukuk ya da sosyoloji?

Hukuk, toplumun genel menfaatini veya fertlerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak maksadıyla konulan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve kanunların bütünüdür. Daha yaygın bir tanımıyla hukuk, adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir. Sosyoloji ise insanları eleştirel, bilimsel, sistematik şekilde inceleyen bilim dalına denir.

Hukuk ve sosyoloji her zaman bir bütünlük arz eder mi yoksa uyuşmadığı taraflar var mı?

Toplumsal bazda düşünüldüğünde dünyadaki hiçbir hukuk sistemi ile toplumsal gerçek uyuşmaz. Neden diye düşünüldüğünde? Çelişkilerden kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanlar kuralları oluştururken kendi huzur ve mutluluklarını düşünerek kuralları düzenlerler. Fakat zamanla kendi çıkarlarını düşünerek evrensel çizgiden uzaklaşmakla üstünlerin hukuku uygulanır.

Oysaki kurallar oluşturulurken insanlar, madem yöneticiler toplumun huzuru için kuralları oluşturuyor düzenin olması, kaosun olmaması için destek vermemiz gerekir diye düşünerek iyilik adına her türlü adımı atar. Bu böyle mi olur? Zamanla gücü elinde bulunduran iktidar, halkın taleplerini meşru görmeyip kendi taleplerini meşrulaştırmaya başlar.

Durum böyle olunca düşünsel anlamdaki çelişki somut olarak kendini gösterince hukuk ve sosyoloji çatışmaya başlar. Nasıl mı? Başörtünün problem olarak görülmesi, yasaklanması, nükleer santrallerin insanı olumsuz etkileyecek şekilde kurulması, eğlence merkezlerinin aileleri, çocukları, etkileyecek şekilde kurulması ve buna ruhsat verilmesi, baz istasyonlarının sitelerin yanı başında kurulması hukuk ile toplum arasındaki çelişkiyi göstermez mi?

Dini nikâhın gayri meşru görülmesi, bu nikâh neticesinde yapılan evlilikler ya da doğan çocuklara farklı atıflarda bulunulması, 18 yaşından önce yapılan evliliklerin hukuksal olarak tanınmaması fakat sosyoloji tarafından kabul görmesi bir çelişki değil mi?

Hukuk ve sosyoloji birbiriyle bir bütünlük arz etmediği zaman bu sorun daha da büyüyerek küresel bir sorun olabiliyor. Bugün Birleşmiş Milletler`in kendi koyduğu kararlara uymaması, bazı iktidarların alınan kararları hiçe sayarak kutsallara saygı göstermemesi, keyfi kararlar alması, evrensel hukuka aykırı değil mi?

Bugün, insanların farklı düşüncelerini, inançlarını hazmedemeyen iktidarların demokrasiden dem vurması ne kadar inandırıcı olabilir? Bu düşünceden yola çıkarak evrensel siyaset arenasında kullanılan kavramların içi boşaltılmış, iktidar ve yöneticilerin inandırıcılığı kalmamıştır.

 Yaşananlardan ders çıkartan kendi halkını ve evrensel değerleri ön plana çıkaran, ‘`Yaradılanı severiz, yaradandan ötürü...`` diyebilen bu niyeti içselleştirip davranışlaştıran, samimi ve dürüst, hukuku haktan alan yöneticilerin her türlü kazanacaklarına inanıyorum.

Hakkı gözetmeyip keyfi muameleler yapan evrensel değerleri hiçe sayan iyi görünmeye çalışıp adil olamayan yöneticiler ise tarih boyunca hüsrana uğramışlardır. Geçmişte bu anlayışlar bireysel olarak görülse de günümüzde ise devletler bazında görüleceğinden şüphemiz yoktur.

Platon`un dediği gibi devletler organizma gibidir: Doğarlar, büyürler, ölürler. Bu anlayıştan hareketle şunu söyleyebiliriz: İnsanlara nasıl ki hayırlı bir ölüm yakışıyorsa devletlere de adaletli davranmak yakışır. Adeletin tecelli etmesi dileğiyle.

Selam ve dua ile...