Son zamanlarda üzerinde en çok oynanan şey şüphesiz eğitimdir. Konuyu ülkeler bazında düşündüğümüzde her ülkenin eğitim politikasının farklı olduğunu söyleyebiliriz. Kimi ülkeler gelenekçi bir eğitim anlayışını benimserken kimi de modern eğitim anlayışını ön plana çıkarmakta.
Hangisi daha doğru?
Doğru olan her ülkenin kendi ihtiyaçlarına, anlayışına, değerlerine göre eğitim anlayışını şekillendirmesi, “Bu böyle midir?” Maalesef böyle değil.
Konuyu derinlemesine incelediğimizde karşımıza şu iki özellik ön plana çıkar:
Birincisi, bize benzemeyen yani bizimle eş değer olmayan toplumların eğitim anlayışını ısrarla örnek almak ve kendimizi yabancılaştırarak içinden çıkılmaz bir hale sokmak. Durum böyle olunca gülünç duruma düşüyoruz.
İkincisi, Efendimizi (as) örnek almadan, ölçmeden biçmeden ısmarlamayla yapılan işler. Bunun da mantıksal bir tarafı olmuyor. Bu tür işleri biraz askeriyedeki işlere benzetiyorum. Çoğumuz askerlik yapmışızdır. Askere gitmeden önce yerler belli olur, insanlarla helalleşilir; en son insanın yakınları insana moral vererek insanı yolcu eder. Derin bir sessizliğin oluştuğu bir ortamda insanlar birbirine sarılarak gizliden gözyaşı döker. Bu gözyaşı daha çok bir özlemin gözyaşıdır.
Bu psikolojiyle yolculuk yapar, birliğimize gider; vatani görevimizi yapmaya geldik der, her şeye hazır olduğumuzu söyleriz. Bu güzel havayı yakalamaya çalışırken elbiselerimiz verilir. Boyumuz, kilomuz kaydedilir Bizlere göre elbiselerin dikildiğini düşünürüz. Elbiseleri giydiğimizde durumun hiç de öyle olmadığını görürüz. Kısacık zayıf arkadaşımıza öyle bir geniş elbise verilir ki ne akıl ne mantık kabul eder. O zaman anlıyoruz ki gerçekten bu davranış biçimi ve düşünce biçiminin mantıksal bir yönü yok. İçimizdeki bir ses “Kendi öz yurdunda garipsin kardeş.`` Bu duygudan hareketle demek niyet iyi değil.
Bu çıkarımdan sonra şöyle düşünüyorsun: Demek hangi iş olursa olsun ihtiyaçlar dikkate alınmayıp iyi niyet gösterilmezse oranın havası güzel kokmaz.
Konumuzu anlatılan bir hikâyeyle bitirelim.
Anlatılanlara göre Hz. Âdem yeryüzüne inince bütün vahşi hayvanlar yanına gelip onunla selamlaşarak ziyaretinde bulundular. Hz. Âdem, bu hayvanların her birine bir dua etti. Nihayet bir grup geyik gelerek onu ziyaret etti. Hz. Âdem onlar için de dua etti ve sırtlarını sıvazladı. Geyikler oradan ayrılır ayrılmaz misk gibi kokmaya başladılar.
Diğer hayvanlardan bir grup bunun sebebini sorunca onlar:
“Biz, onu Allah`u Teâlâ için ziyaret etmiştik. Siz ise misk kokusu için ziyaret ettiniz.”
Selam ve dua ile…