Rasyonalist filozoflardan Hegel`in “zıt şeyler birbirini çağrıştırır.” sözünden hareketle şunu diyebiliriz. Siyah beyazı, kötülük iyiliği, tefrika vahdeti.
Bu konuda çoğumuz hep şunu düşünmüşüzdür neden biz bir olamıyoruz? Neden ayrı duruyoruz? Bu soruların cevabını bir toplum mühendisi olarak ararken günümüzde en çok ihtiyacımız olan ‘`vahdet`` kavramının izahını çok değerli büyüklerimizde görmek mutluluk verici.
Nasıl mı? Açıklayalım.
Vahdet, değişik görüş ve inançlara sahip akım, mezhep ve ideolojilerin kendi hedef ve fikirleri doğrultusunda bir takım ortak ve müşterek noktalarda beraber hareket edip aynı stratejiyi takip edebilmek için görüş alış verişinde bulunup dayanışma içinde olmalarına denir.
Bu tanımdan sonra anlaşılıyor ki vahdet bedenlerin bir araya gelmesi, insanların kuru kalabalık oluşturması değildir. Vahdet bedenlerin değil gönüllerin bir olması, ortak ve müştereklerde fikirlerin ve düşüncelerin bir olmasıdır. Öyleyse insanların ayrı ayrı hareketlerde yer almaları, çeşitli akım ve mezheplere bağlı olmaları vahdet oluşturmalarına engel olamaz. Bilakis oluşturacakları vahdet, en güzel vahdet ve birlik olacaktır.
Değişik akım ve mezhepleri takip etmeleri onların tefrika ve ayrılık içinde olmalarına sebep olmamalıdır. Ama fikir birliği oluşturulmaz ve müştereklerde dayanışma sağlanmazsa, fertler arasında gönül bağı yoksa insanlar bir hareket, bir akım ve bir mezhep şemsiyesi altında olsalar da vahdet ve birlik içinde değil ihtilaf ve tefrikadadırlar.
Bir toplum ve akım içinde olmaları, bir takım menfaat ve çıkarlar icabı olmuştur, onları bir araya toplayan fikir birliği, gönül bağı değil bazı zahiri ve maddi etkenlerdir. Böyle bir toplum kesinlikle ilerleme kat edemez, tekamüle eremez. Ya zamanın şartlarına uyamayıp yok olmaya yüz tutacaktır veya varlığını sürdürebilmesi için hep sima değiştirecektir.
Kur`an`ın en fazla üzerinde durduğu konulardan birisi şüphesiz vahdettir; gerçek vahdet, amelde oluşan, pratikte görülen kardeşlik, bir vücut gibi olan birlik ve beraberliktir. Sözde ve hiçbir ameli yönü olmayan sloganik vahdet değil. Müslümanlar ellerindeki imkanlar ölçüsünde İslami vahdeti oluşturmalı ve tefrikadan kaçınmalıdırlar.
Allah-u Teâlâ insanları değişik ve farklı yaratmıştır; farklı ırk, dil, coğrafya, kavim ve millete sahip olarak yaratmıştır. Bizleri vahdet ve birliği sağlamaya ve tefrikadan kaçınmaya davet etmesinden anlaşılıyor ki Müslümanlar, İslami vahdeti sağlayabilirler aksi takdirde vahdeti emretmez ve tefrikadan nehy etmezdi.
İslami vahdet nasıl oluşturulmalı bunun da yollarını göstermiştir. Nasıl vahdet kurmamız gerektiğini öğrettiği gibi tefrikadan nasıl kurtulmamız gerektiğini ve zararlarını da beyan ediyor. Vahdetin faydalarını açıkladığı gibi vahdeti engelleyen unsurları da açıklamıştır.
Vahdet, zahiri bir antlaşma, insanların birbirlerine verdikleri karşılıklı bir söz değildir. Vahdet, insanların kalbine yerleşmesi gereken onun fıtratından kaynaklanan bir kardeşlik bağıdır. İnsanın fıtratı, ilahi din üzere yaratıldığı için insan, Kur`an ayetlerini bu fıtratı üzere değerlendirmeli ve ona yönelmelidir.
“ Hep birden Allah`ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın ve anın Allah`ın size verdiği nimeti, anın o zamanı ki düşmandınız birbirinize, kalplerinizi uzlaştırdı, nimetiyle kardeş oldunuz.. İçinde ateş olan bir çukurun tam kenarındaydınız sizi kurtardı ordan. Allah, doğru yolu bulasınız diye delillerini böyle açıklar işte.” Al-i İmran / 103
Selam ve dua ile...